Devlet ve lider
Her çağda liderlik önemli oldu. Demokratik olsun, otokratik olsun liderler toplumların kaderini etkiliyor, hatta kaderine hükmedebiliyorlar.
Tayyip Erdoğan’ın karizmatik bir lider olduğu kesin. Hatta Berat Albayrak’ın deyişiyle “aya çifte yol yapacağız” dese inanacak kitleler var. (31 Mayıs 2018)
Bakanların ve vekillerin sadakati ve övgüleri de artık rutin haline geldi. Süleyman Soylu’ya göre Erdoğan “dünyanın karşısında mum gibi durduğu” bir liderdir.
İtikadi terimlerle yapılan ululaştırmaları buraya almıyorum.
Nihayet “şeyh uçmaz, müritleri uçurur” kültüründen geliyoruz.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi de buna göre inşa edildi; Erdoğan’a, demokrasiler dünyasında emsali olmayan yetkiler verildi.
Halbuki modern devlette kuvvetler ayrılığı ve kurumların fonksiyonel özerkliği esastır.
MESELA MERKEZ BANKASI
Ekonomik zaruretler göstermiştir ki, para politikasını hükümdarın veya seçilmiş iktidarın arzusuna ve ihtiyacına göre değil, orta ve uzun vadeli ekonomik hedeflere göre belirlemek lazım… Bunun için Merkez Bankalarının bağımsızlığı artık modern ekonomi biliminin temel ilkelerinden biridir.
Yıllardan beri bunu savunuyorum. İki gün önce Karar TV’de Elif Çakır’la yaptığımız programda, İYİ Parti lideri Meral Akşener’e de bunu sordum.
Sayın Akşener, partisindeki iktisatçıları ismen zikrederek şu cevabı verdi:
“Merkez Bankası'nı emrime almaya kalkarsam, diyelim ki Merkez Bankası bizde, ben de genel başkanım, emrime almaya kalkışayım, bakın Durmuş Yılmaz, Bilge Yılmaz, Ümit Özlale, Erhan Usta, Cihan Paçacı, Ayfer Yılmaz, vallahi ellerimi arkadan bağlarlar.”
Akşener’in bu cevabında birkaç unsur var: Ekibini öne çıkaran bir lider… Ekonomi bilimini kuvvetle savunan, gerektiğinde lidere itiraz eden, uzmanlığı siyasetten üstün tutan iktisatçılar…
Merhum Turgut Özal da böyleydi. Ekrem Pakdemirli, Hüsnü Doğan, Rüşdü Saracoğlu gibi isimler rahatça Özal’a itiraz ederler, tartışırlar, tartışmalarla sonuca varırlardı.
İKİ DÖNEM, İKİ ÖRNEK
Özal’ın beyin takımından Hüsnü Doğan, “Merdiven; Hatıralar ve Görüşler” adlı kitabında, Özal’ın kaliteli uzmanlarla çalıştığını ve onlara yetki verdiğini anlatır. Özal “bizden mi?” diye değil, “uzmanlığı nedir?” diye bakardı. Doğan şöyle yazıyor:
“Sistemin verimliliği toplam inisiyatifin miktarıyla ölçülür. Yetki ve sorumluluk çok büyük oranda tepede muhafaza edilirse, alt kademenin inisiyatif alması mümkün olmaz, sadece tepenin emir ve direktiflerini yerine getiren kişiler haline gelirler…” (s. 108)
Şimdi CB Yardımcısı Sayın Fuat Oktay’ın kurumların işleyişine dair sözleri:
“İşine gelince işi hallediyorlar, işlerine gelmeyince 'Külliye'ye soralım' diyorlar. Bazı inisiyatif almayan, almak istemeyen yöneticilerden de kaynaklı olduğunu gördük…” (11 Mart 2021)
Bugün Merkez Bankası, kanuni görevi olan “enflasyonla mücadele”yi iktidarın seçim hesaplarına aldırmadan, orta ve uzun vadeli olarak ekonomi biliminin gereklerine göre uygulayabilir mi?!
GELENEKSEL-MODERN FARKI
Prof. Ömer Dinçer “Kamu Yönetimi Âdabı” adlı kitabında “geleneksel devlet”le “modern devlet” farkını anlatır.
Geleneksel devlette hükümdarın otoritesi, kişisel egemenliği esastır. Modern devlet ise kişisel değildir, en yüksek hukuki tüzel kişiliktir. Prof. Dinçer, devletin tarihsel evrimini “yönetici devletinden, devlet yöneticisine” diyerek özetliyor.
Şahsi otoriteden, hukuki-kurumsal otoriteye geçiş de diyebiliriz.
“Geleneksel devlet hükümdarın şahsıyla bütünleşiktir, devlet hükümdar demektir, hükümdar ömrünün sonuna kadar iktidarda kalır… Modern sistemlerde ise devlet ile siyasi iktidar ayrıdır. Devlet kalıcıdır, çoğu kez seçimle gelen iktidarlar geçici…”
Modern devlette siyasi lider tipi de eski “hükümdar”dan farklıdır: Ulu, kahraman, yüce, ‘devletpenah’ değildir. Eleştirilebilir, itiraz edilebilir. İktidara geldiğinde kamu kurumlarının “sahibi” olmaz, koordinatörü olur.
Çağımızda uzmanlık son derece işlevsel olduğu için de, devleti yönetmede başarının şartı, liderin, uzmanlarla, uzman kamu kurumlarıyla birlikte ve yetki paylaşımı yaparak çalışmasıdır. Çağımızda devlet idaresi kişiselleştikçe başarısız oluyor, değil mi?