Atatürk ve Erdoğan
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 10 Kasım töreninde, CHP’ye karşı Atatürk’ü savunan bir konuşma yaptı.
Evvela CB hükümet sisteminde “devlet başkanlığı” makamını nasıl ‘partili’ hale gediğine dikkat etmeliyiz: Milli birliğimizi temsil eden devlet başkanı, hemen her konuşmasında partisinin propagandasını yapıyor, muhalefete lanetler yağdırıyor…
Erdoğan Atatürk’ü günlük siyasetine göre konumlandırıyor. Madem toplumda yaygın ve güçlü bir Atatürk sevgisi var, iktidar da bundan pay alabilmeli, diye düşünüyor olmalı. “Atatürk’ü faşist ve Marksist marjinal çevrelere bırakmayacağız” diyor. (10 Kasım 2017).
Referandum döneminde “Atatürk olsaydı evet derdi” diye konuştu. (24.11.2017)
Ama aynı referandumda “Atatürkçü” bir politikacı ise “Hayır çıkarsa düşmanı denize dökmüş gibi sevineceğiz” dedi. (3 Nisan 2017)
Erdoğan, iki gün önceki konuşmasında “Atatürk hayatta olsaydı emin olun bunları o partiden sopayla kovalardı” bugünkü CHP’ye Atatürk üzerinden vurdu:
Bunlar her iki tarafıyla da boş polemiklerdir…
ATATÜRK KARİZMASI
Mustafa Kemal Paşa Samsun’a çıktığında, sonraki karizmasına sahip değildi. ‘Eşitler arasında birinci’ durumundaydı. İsmet Paşa’nın dediği gibi “siyasi kudreti askeri kudretinden üstün”dü. Milli Mücadele’ye önce siyasi olarak, sonra ‘başkumandan” olarak liderlik etti.
Gerçekten Milli Mücadele’nin askeri stratejileri konusunda bütün komutanlar aynı ana fikre sahiptir. Hatta planlamada Fevzi Paşa bir parmak öndedir. Fakat Kongre’lerde ve Meclis’te siyasi sorunları formüle eden, ilke ve politikaları geliştiren, diplomasiyi icra eden, odur.
Milli Mücadele, askeri zaferlerin yanında, muazzam bir diplomasi mektebidir.
Üç yüz yıldır ağır kayıplara uğrayan bir milleti istiklaline kavuşturmak, ona muazzam bir karizma kazandırdı. Siyaset biliminde “emredici karizma” denilen bir otorite…
Osmanlı aydınları arasında yıllardan beri konuşulan, tartışılan devrimler bu karizmayla yapıldı.
TEK PARTİ REJİMİ
Devrim döneminde tek sesli ve tek partili bir otoriter rejim vardır. “İrtica”ya karşı diyerek meşrulaştırılmak istense de rejim seküler hareketleri de kapattı: Seküler milliyetçi Türk Ocakları, Sol-Kemalist Kadro dergisi, feminist eğilimli Nezihe Muhiddin liderliğindeki Kadınlar Halk Fırkası ve Kadınlar Birliği kapatıldı. Üniversite özerkliğine son verildi.
Meşrutiyet devrinde hukuk camiasında yerleşen kuvvetler ayrılığı fikri yasaklandı, Ankara ve İstanbul Hukuk Fakültelerinde kuvvetler birliği öğretildi.
Kuvvetler ayrılığını savunan Prof. Ahmet Ağaoğlu tasfiye edildi.
O devrin politikacıları Demokrat Parti’de de kuvvetler birliğini sürdürdü maalesef…
İki Dünya Savaşı arası dönem, bütün dünyada “liberal demokrasi öldü” denilen bir dönemdir. Bizde de 1930’ların normları, siyasi değerleri, bugünkü Türkiye için esin kaynağı olamaz…
CUMHURİYET’İN EVRİMİ
İnönü, Faik Ahmet Barutçu’ya, “öyle beş yıl daha devam edemezdik” demiştir, doğrudur. Tıkanmayı Şevket Süreyya Aydemir de “çarklar boşlukta dönüyor” diyerek ifade etmiştir.
Atatürk’ün kendisi de, Fransızca telaffuz ederek, rejimin “dictature” manzarasından rahatsız olduğunu söylemiştir.
Sorunları çözmek için alınması gerekli tedbirler, 1946’dan sonra her devirde demokrasi yolunun işaretleri oldu. Bugün de çıkış yolu demokrasidir.
Cumhuriyet’in evrimi demokrasi istikametindedir.
ATATÜRK İMAJININ DEĞİŞİMİ
Bugün Anıtkabir’e akan yüzbinlerin, onu kalbinde taşıyan milyonların düşüncesindeki Atatürk, Takrir-i Sükun’ların, 1930’ların Atatürk’ü değildir.
Hala o devirleri özleyen gruplar olsa da bugün kitlelerin Atatürk duygusu, iki başlıkta özetlenebilir:
• Milli Kahraman, bağımsız Türkiye kurucusu: Bu anlayış insanlarımıza özgüven veriyor. Bu bakımdan, çeşitli renklerdeki milletçiliğimizin, vatanseverliğimizin bir unsurudur. Atatürklü bayrakları hatırlayın.
• Çağdaşlaşma önderi: Kitlelerdeki Atatürk sevgisinin diğer unsuru, kadın haklarına sahip, modern eğitimli bir Türkiye özlemidir ve bunda laiklik çok önemli bir yere sahiptir. Ak Parti’ye mesafelidir. Erdoğan’ın Atatürk’lü konuşmaları mesafeyi daraltmıyor. Hatta “Lozan’ı yutturdular, Montrö bize bir şey kazandırmadı” gibi sözleri mesafeyi açıyor.
Erdoğan Harbiyelilere hitap ederken Atatürk’ün “ortak değerimiz” olduğunu söylemişti. (23 Kasım 2017)
Böyle görmek ve Tek Parti dönemini idealize etmeden, Türkiye’nin geleceğini evrensel hukuka göre inşa etmek zorundayız.
Devrim’e dönmek değil, demokrasi yönünde evrim çizgisini sürdürmek; Fransızlar da böyle yaptı.