Eğitim sistemi ve mülteciler
Tüm dünyada eğitim en önemli sorunlardan biri olarak karşımızda duruyor. Batı’nın çok iyi dediğimiz sistemlerinin bile kendi içinde ciddi sıkıntıları var ve onlar da çeşitli yollarla sorunlarını aşmaya çalışıyorlar.
Peki, biz ne yapıyoruz? Koca bir hiç…
İç içe geçmiş birçok problemimiz var ve geleceğimiz konusunda hepimiz endişeliyiz. Çocuklarımızın daha iyi bir geleceğe sahip olmasını istiyoruz ama emin olun ekonomik durumu iyi olanlar bile çoğu zaman çaresiz. Maalesef bize dayatılan yollar dışında bir çözüm yolu da bulamıyoruz.
LGS sonrası YKS sonuçları da açıklandı. Bir kere işe şuradan başlayalım; böyle bir sınava 3 milyonu aşkın öğrencinin girmesi bir fecaat, işin daha vahimi üniversitelerin mevcut kontenjanının 1 milyonu bulması ise tam bir cinayettir.
Dünyada liseden mezun olan hemen herkesin üniversiteye gitmek istediği gelişmiş hiçbir ülke yok.
Eminim bizim dışımızda gelişmekte olan hiçbir ülkede de böyle bir akım yok.
Şimdi ilgisiz gibi gelecek ama sığınmacı düşmanlığının görünen sebeplerinden birisi olarak sığınmacıların önemli bir kısmının sigortasız ve ucuz emek gücü olarak çalıştırılmaları görülüyor.
Halkımıza göre onların iş piyasasına girişleri kendi vatandaşlarımızın istihdamını azaltıyor.
Peki, bu iddia ne derecede doğru?
Eminim çevrenizde sizler de Afgan, Kazak, Suriyeli çalışanlar görmüşsünüzdür. Bu çalışanların kaçta kaçı acaba hangi vatandaşımızın işini çalmış olabilir?
Türkiye’nin hemen hemen hiçbir yerinde insanımız çobanlık yapmak istemiyor. Kimse Karadeniz’de fındık tarlasında ya da çay bahçesinde; İç Anadolu’da mercimek, nohut hasadında; Ege’de üzüm, incir, zeytin vs. hasadında çalışmak istemiyor.
Tekstil fabrikalarında da saatlerce makine başında oturmak istemiyor.
Ankara Sitelerde ve pek çok şehirde hiçbir genç tozun, talaşın içinde çalışmak istemiyor. Sanayilerde hemen hiçbir işletmede çırak yok. Meslek lisesine mecburiyetten giden öğrenciler bile sanayide çalışmak istemiyor.
10 sene sonra lastik tamir edecek eleman bulamayacağız.
Devlet yasadışı çalıştırılan sığınmacıların insani şartlarda çalıştırılması ile ilgilenmezken, patronlar da acımasızlıkta devletten geri kalmıyor. Mültecilerin sırtından zengin olan patronlar bile kamuoyu baskısı ile mülteci karşıtı görünebilmekte!
Mültecilerin girmediği sektörlerde de patronlarımız korkunç derecede acımasızlar. Devlete sırtlarını dayayarak vatandaşın sırtından para kazanıyorlar ama kazançlarının bir kısmını çalışanları ile paylaşmak istemiyorlar. Yasal sınırların dışına çıkmamayı marifet sanıyorlar.
Kendilerince haklılar çünkü vasıflı-vasıfsız elaman gani gani!..
***
Herkesin beyaz gömlekli olmak istediği bir düzen kurulmuş ama çoğunluğun böyle bir şansı yok. Bugün ülkemizde beyaz gömlekli olmak demek asgari ücrete yakın bir ücrete talim etmek anlamına geliyor, çünkü hemen her alanda istihdam fazlası eleman var.
Asgari ücretle çalışan mühendislerin olduğu bir ülke düşünebilir misiniz? Düşünmeye gerek yok orası burası. Neden? Nedenini hepimiz biliyoruz ama kimsenin umurunda değil.
Asgari ücretle öğretmen çalışır mı? Çalışır. Nerede? Türkiye’de…
Ziraat mühendislerinin devlet kadrosu beklediği dünyada kaç ülke vardır? Biz bekliyoruz ama…
***
Bakın ilgisiz gibi gelecek ama gidişattaki tersliğe bir örnek vermek istiyorum. Olması gereken ama sağlıklı bir gidişattan değil yanlış yönlendirmenin canlı bir sonucunu bizzat kendi hayatımdan örnekleyeceğim.
Ailemde okumuş oranı benim neslimde kısmen az. Benim dönemimde kısmen, benim neslimden önce ise eğitim bir sınıf atlama aracı idi. Yaşıtlarım arasında okumayan ve kendisine okul dışında yol çizen kuzenlerimin ve arkadaşlarımın bir kısmının bugün geldiğimiz noktada ekonomik şartları benden kat kat daha iyi. 10-15 yıl öncesine kadar onlar okuyanlara gıpta ile bakarken şimdi okuyan nesil onlara gıpta ile bakıyor.
Neden, çünkü yaptıkları işler bir dönem çok revaçta değilken -işin özü bugün de değil- bu günlerde en çok para kazandıran işler arasına girmiş durumda ama gençlere o işler güç geliyor.
Ve onlar da çocuklarının beyaz yakalı olmasını istiyor…
Girişimcilik ve beceri temelli bir sistem inşa edemezsek sağlıklı bir geleceğimiz maalesef olmayacak. O nedenle Türkiye’de pek çok işimizi mültecilerin ve yabancı işçilerin yapıyor olmasına da şaşırmamız gerekiyor.
Eğitimde yeni bir paradigma inşa etmemiz lazım ama o beceri bizde var mı tartışılır…
Geriye tek yol kalıyor. İyi yetişmiş ya da fırsatını bulan gençlerimiz dünya piyasalarına açılırken açılamayanlar da içeride idare etmek zorunda kalacak. Dünyaya açılmak kötü bir şey değil ama ülkemizin lokomotifi olabilecek gençlere umut verememek!.. İşte problem burada.