Suriye, Rusya, İran ve Türkiye?
“Arap Baharı” olarak adlandırılan ve ilk olarak Tunus’ta başlayan, sonrasında Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerine yayılan halk hareketi, takvimler 2011 yılını gösterdiğinde Suriye’ye sirayet etti ve kısa sürede halk hareketi iç savaşa dönüştü.
Suriye'nin on üç yıllık iç savaşında bu kadar uzun bir durağanlık döneminden sonra hepimizin şaşırdığı bir hızda, iki haftadan kısa bir sürede muhalifler Halep, Hama, Humus derken Şam’a girdi.
Ve milyonlarca insanın ölümüne sebep olan, milyonlarca insanın başka ülkelere sığınmasına sebep olan Esad rejimi çöktü. 61 yıllık Baas rejimi çöktü.
Burada en başta konuşulması gereken Suriye rejiminin yönetim kabiliyetini çoktan kaybetmiş olmasıdır. Rusya ve İran şemsiyesinde sistemin içten içe nasıl çöktüğü dışarıdan pek anlaşılamadı doğrusu. Açıkçası rejim ordusunun bu denli zayıf olmasını sahadakiler bile beklemiyor olabilir.
Diğer taraftan bu olaylar Orta Doğu’daki güç dengesinin değişimine de sebep olabilir.
Bu bağlamda İran’ın özellikle son dönemde gücünün kuvvetinin, bulunduğu bölgelerde nüfuz alanının gittikçe zayıfladığı bir gerçek. Bu durum ister istemez Suriye sahasında da kendini gösterdi. Bu noktada Hizbullah’ın son dönemde zayıflaması önemli bir etken olarak belirtilebilir. Açıkçası Esad’ın düşüşü İran’ın Orta Doğu’daki nüfuzunu artırma hedefine büyük bir darbedir. Bu olaylar İran’ın güvenlik stratejilerini yeniden gözden geçirmesi gerektiğini gösteriyor.
Rusya tarafında ise durum İran kadar olmasa da pek parlak değil doğrusu. Birkaç haftada bitmesi beklenen Rusya-Ukrayna savaşı üçüncü yılında… Bu savaşta Rusya’nın başta askeri kayıplar olmak üzere diğer alanlarda da ciddi kayıplarının olduğu malum.
Bir anlamda Rusya’nın Suriye’deki etkisinin zayıflaması tesadüf değil.
Genelde yazılıp çizilenler şu şekilde: Ukrayna ile meşgul olan Rusya’nın, genel olarak Suriye’deki üslerini elinde tutmaya çalışacağı ve ortaya çıkacak siyasi çözümde etkisini korumaya çalışacağı yönünde.
Açıkçası Suriye Ruslar için stratejik öneme sahip. Suriye’nin Ruslar için Orta Doğu’ya adım atarken ya da Akdeniz’e ulaşırken anahtar rol üstlendiği söylenebilir. Yalnız Suriye’deki olumsuz tabloya rağmen Putin'in Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar gibi diğer Arap hükümetleriyle ilişkilerinin güçlü bir şekilde devam edebileceği yorumları da yapılıyor.
Ayrıca bazı makalelerde bu olaylarla birlikte Moskova'nın Akdeniz’de ve Afrika’da manevra kabiliyetinin zayıflaması, Rusya'nın dünya çapındaki nüfuzu üzerinde olumsuz bir etkiye sebep olabilir okumaları da yapılıyor. Bu durumun yansıması Doha’daki Türkiye, Rusya, İran toplantısında tecrübeli bakan Lavrov’un yüz ifadesinde de göründü doğrusu…
Gelinen bu noktada; Suriye Ruslar için önemli olsa da Ukrayna konusunda Ruslar bir çözüm beklentisinde olduğu için Suriye’deki edilgen tavrı bu açıdan da okunabilir. Bu bağlamda Rusların edindikleri topraklarla birlikte Ukrayna’nın da belli konularda memnun olacağı bir çözüme gidilebilir beklentisi hâkim olabilir. Aslında Putin Trump’ın gelmesiyle birlikte bir şekilde çözüme ulaşacağını düşünüyor olabilir. Rusların Ukrayna NATO üyesi olmasın talebi ya da Rusların Suriye’deki üslerine dokunulmaması talebi arka planda yapılan temaslarda görüşülmüş bile olabilir. Tabii tüm bu tahminlerin nasıl bir yöne evrileceğini Trump koltuğuna oturduğunda göreceğiz.
Açıkçası son olaylarla birlikte bölgede İran’ın ve Rusya’nın etkisinin kırıldığı söylenebilir. Ayrıca bu çatışmaların Rusya’nın ve İran’ın zayıf olduğu bir zaman diliminde yapılması da tesadüf olmasa gerek. Her zaman kuraldır. Vuruşlar en zayıf anda yapılır.
Ve olayların Türkiye’ye etkisine bakacak olursak;
Genel olarak son gelişmelerle birlikte Türkiye’nin Suriye’deki etkisini olumlu anlamda artırdığı ve siyasi çözüm esnasında Türkiye’nin masada güçlüler arasında yer alacağı belirtilebilir. Ayrıca sığınmacıların geri dönüşlerinin hızlanmaya başlayacak olması da olumlu bir gelişmedir.
Burada özellikle soru işareti olarak belirtilecek olan husus Fırat’ın doğusunda yer alan PYD/YPG tehdidi ile ilgili nasıl bir adım atılacağı? Diğer taraftan Amerika’dan gelen son sinyaller bu yapılanmanın mevcudiyetini devam ettireceği yönünde gibi.
Günün sonunda halkına yıllarca zulüm eden diktatörün yıkılması olumlu bir gelişmedir yalnız bu durum Suriye’de kısa vadede istikrarın geleceği anlamına da gelmeyebilir. Zira Suriye genelinde çok fazla kontrol edilemeyen faktörün olduğu görünüyor. Buradaki en önemli soru Suriye’nin bütünlüğü korunabilecek mi?
Dolayısıyla bölgede bozulan güç dengesinin yeniden nasıl şekillendirileceği bizim açımızdan hayati öneme sahip.
Ayrıca Türkiye açısından Rusya ve İran ile ilişkilerin önümüzdeki dönemde pek de olumlu seyretmeyeceği bir anlamda ülkeler arası güvensizliğin artacağı şimdiden söylenebilir. Bununla ilgili nasıl bir strateji izlenecek? Özellikle Rusya ile ilgili ekonomik ilişkiler nasıl etkilenecek?
Son olarak böylesi zor bir meselede Hakan Fidan’ın tecrübesini konuşturduğu söylenebilir. Konuları köpürtmeden dengeli bir tutum içinde olmasının da önemli olduğu düşüncesindeyim. Özellikle liderleri takip eden biri olarak şunu söyleyebilirim: Fidan’ın en stresli anlarda bile dayanıklılık kapasitesinin ne denli güçlü olduğu görünüyor.