Kızıldeniz krizi?

Hiç şüphesiz içeride yerel seçim gündemi her alanı kaplamışken dışarıda da makalelere en çok konu olan olaylardan birisi İsrail'in Gazze'deki saldırılarına tepki olarak Yemen’deki Husilerin kargo gemilerine ve tankerlerine yönelik saldırılarıyla birlikte Kızıldeniz’de baş gösteren nakliye krizi ve bu krizin etkileri.

Büyük denizcilik şirketlerinden bazılarının saldırılar nedeniyle seferlerini başka rotalara çevirmesi sonucunda ticari taşımacılıkta aksaklıklar meydana geldiği, bir anlamda küresel tedarik zincirinde ciddi aksamalar olduğu ve maliyetlerin arttığı görünüyor.

Bir taraftan da Orta Doğu'da hâlihazırda sıkıntılı olan güvenlik bağlamında saldırıların etkisiyle uluslararası ticaret için hayati önem taşıyan Kızıldeniz’deki güvenlik krizinin dikkatle takip edilmesi gereken bir mesele olduğu, hatta saldırılarla birlikte Kızıldeniz’in jeopolitik gerilimin sıcak noktası haline geldiği vurgulanıyor.

Husilerin saldırıları ticari gemiler için en uygun rota olarak bilinen Süveyş Kanalı üzerinden (küresel ticaretin yaklaşık yüzde 12'si Süveyş Kanalı üzerinden yapılıyor) geçişleri tehlikeye atarken bunun yerine bu gemiler Güney Afrika çevresinde yeniden rota çizmek durumunda kalıyor.

Yeni rotanın da her yolculuğa ayrıca 4.000 mil ekleyen uzun dolambaçlı bir yol olması sebebiyle taşıma sürelerinin ve nakliye maliyetlerinin büyük ölçüde artması demek oluyor. Öte yandan saldırıların ardından çok sayıda denizcilik şirketinin Kızıldeniz'deki seferlerini durdurma kararı aldığı haberleri de gelmeye devam ediyor.

Tüm bu gelişmelerle birlikte en çok dile getirilen soru ise şu:

“Kriz tedarik zinciri sorunlarını yeniden alevlendirecek ve enflasyon kaygılarını körükleyecek mi?”

Enflasyonu, hayat pahalılığını derinden yaşayan bizler için bu sorunun ne denli can sıkıcı olduğunu da belirtmeden olmaz sanırım.

Konuya tekrar dönecek olursak;

Birçok kaynakta küresel ticaretin önemli bir bölümünün Süveyş Kanalı'ndan geçmesi sebebiyle Kızıldeniz nakliye krizinin, tedarik zincirlerini zora sokabileceği vurgulanıyor. Hâlihazırda Avrupa merkezli pek çok otomobil fabrikası, Asya'dan otomobil parçaları teminindeki gecikmeler nedeniyle üretimini geçici olarak durdurduğunu duyurdu.

Bu durumdan özellikle Çin'den Avrupa ve ABD'ye yapılan ihracattan yüksek gelir elde eden otomobil parçası üreticilerinin olumsuz etkilendiği belirtiliyor. Asya’dan Avrupa’ya, ABD’ye nakliye maliyetlerinin bu süreçte arttığının altı çiziliyor. Ve nakliye maliyetlerindeki artışların Kızıldeniz nakliye krizinin süresine ve yoğunluğuna bağlı olarak enflasyon endişelerini yeniden alevlendirebileceği yazılıp çiziliyor. Ayrıca krizin uzun sürmesi halinde yakın vadede diğer maliyetlerle birlikte enerji fiyatlarının olumsuz etkilenebileceği ve küresel ticarette aksamaların olabileceği belirtiliyor. Öte yandan Kızıldeniz'de yaşanan sıkıntının şu ana kadar küresel tedarik zincirlerini pandemi kadar zorlamadığı, yalnız kriz devam ederse durumun sıkıntılı bir hal alacağı yorumları yapılıyor.

Ayrıca jeopolitik belirsizliklerin damgasını vurduğu böylesi zor bir dönemde uluslararası suları açık tutmak ve kurallara dayalı bir ticaret sistemi temelinde uluslararası işbirliğinin yenilenmesinin kritik öneme sahip olduğu belirtiliyor. Diğer taraftan da krizin çözülmesinin aylar sürebileceği vurgulanıyor.

Gelinen bu noktada; Çin’in ihracatının büyük bir bölümünün gerçekleştiği bu alanda ortaya çıkan Kızıldeniz krizinin Çin’in genel olarak ticaretini olumsuz etkileyebileceğinin altı çiziliyor. Açıkçası Çin’in Kızıldeniz’de pek çok çıkarının olmasına rağmen tüm bu gelişmeleri kontrollü bir şekilde izlemesi de ilginç. Ki Çin’in Mısır gibi, İran gibi bölge ülkelerinde geniş yatırımları mevcut. Ayrıca maliyetlerin ve belirsizliklerin artmasıyla birlikte Kızıldeniz krizinin Çin'in Afrika'daki ticaretini de olumsuz etkileyebileceği belirtiliyor. Dolayısıyla bu alanda güvenliğin ve istikrarın yeniden tesis edilmesi özellikle Çin için hayati öneme sahip denilebilir.

Açıkçası yaşanan kriz ilk bakışta İsrail'in Gazze'deki saldırılarına tepki olarak Yemen’deki Husilerin saldırıları gibi görünse de olanların satır araları okunduğunda, bu krizin uzun sürmesi, devam etmesi durumunda ciddi etkilerinin olabileceği söylenebilir. Daha detaylı bakıldığında bu yaşananlar Orta Doğu’da dallanıp budaklanan, yatırımlar yapan, etkisini, nüfusunu artıran Çin’in bu bölgedeki adımlarına çomak sokma gibi de görülebilir.

Bu noktada Ekim 2022 tarihinde BOTAŞ eski Genel Müdürü Gökhan Yardım ile yaptığım röportajda Yardım’ın belirttiği şu cümlesini tekrar hatırlatmak isterim:

“Rusya-Ukrayna savaşının en çok kaybedeni başta Almanya olmak üzere AB olarak ortaya çıkıyor. Rusya, Avrupa doğal gaz piyasasını ve “güvenilir doğal gaz tedarikçisi” unvanını kaybetti.”

Ve sonrasında uzmanlar Amerikan LNG’sinin Avrupa’da Rus doğal gaz tedarik miktarını zaman zaman geçtiğini vurguladı. Bir anlamda böylesi stratejik bir konuda Amerika’nın Avrupa’yı kendisine bağladığı söylenebilir.

Şimdi de Çin’in bu denli etkin olmaya başladığı bölgede bu denli önemli olayların ortaya çıkması dikkatle izlenmesi gereken gelişmeler olarak belirtilebilir.

Ve asıl Kızıldeniz krizinin en kalıcı etkisi bir şekilde Pasifik’te karşı karşıya gelmesi beklenen iki büyük güç ABD ve Çin arasındaki jeopolitik denge üzerinde olabilir mi diye sormadan olmaz sanırım.

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum