Underdog İmamoğlu
Underdog terimini bilenler var mı aramızda?
Benim çok sevdiğim bir tanımdır. Bir spor müsabakasında genellikle „underdog“ diye ifade edilen takımları desteklerim. Örneğin 3. Lig ekibi Süper ligden bir takımla oynuyorsa 3.Lig takımını desteklerim. Fenerbahçe’yle oynamamak şartıyla...
Şaka bir yana bu girişi birazdan siyasete bağlayacağım. Merak etmeyin.
"Underdog" terimi, tarihsel olarak güçsüz, dezavantajlı ya da zayıf konumdaki birey ya da grupları tanımlamak için kullanılan etkileyici bir kavramdır.
Kökeni 19. yüzyıl İngilizcesine dayanır ve ilk olarak marangozlukta tahtanın alt kısmını işleyen zor pozisyondaki kişiyi ifade etmek için kullanılmıştır.
20. yüzyılın başlarından itibaren, özellikle Anglo-Amerikan kültüründe, "underdog" kavramı duygusal ve sembolik anlam kazanmıştır.
Bu dönemde, kavram yalnızca güçsüz veya dezavantajlı olanları değil, aynı zamanda adaletsizlikle mücadele edenleri, direnç gösterenleri ve beklenmedik zaferlerle sembolleşen bireyleri de tanımlamıştır.
Bu kullanım, edebiyat, sinema ve popüler kültürde yaygın bir tema haline gelmiştir. Özellikle, modern bireyin kendini toplum karşısında yalnız ve mücadele halinde görmesiyle birlikte, "underdog" figürü, bireysel direnç ve mücadele ruhunun temsilcisi olarak önemli bir yer edinmiştir.
Akademik açıdan, "underdog" kavramı, sosyolojik ve psikolojik bağlamlarda da tartışılmıştır. Sosyal eşitsizlik, güç dinamikleri ve marjinalleşme süreçleri bağlamında, dezavantajlı grupların veya bireylerin sistemik baskılara karşı nasıl direnç geliştirdiği veya başarıya ulaştığı üzerine yapılan çalışmalarda sıkça kullanılan bir kavramdır.
Örneğin, sosyal psikoloji literatüründe "underdog etkisi" (underdog effect) olarak bilinen fenomen, insanların dezavantajlı görünen birey ya da gruplara yönelik sempati geliştirme eğilimlerini incelemektedir.
Empati becerisi gelişmiş toplumlarda underdog’lar desteklenir. Eğer bir underdog’un belagatı güçlüyse toplumu peşinden sürükleyebilir.
2002 yılında Recep Tayyip Erdoğan bir “underdog“du. Kendilerini toplumun yönetim kademelerinden, yüksek sosyotesinden dışlanmış hisseden muhafazakar seçmenin „bir şiir okuduğu için hapse giren“ temsilcisi olarak eşit olmayan bir yarışın galibi olması isteniyordu.
Nitekim Erdoğan’ın yarattığı „halk adamı“ kimliği seçmen psikolojisi açısından bir underdog etkisi yarattı ve bugünlere kadar gelindi.
2019 İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerinde de Ekrem İmamoğlu bir underdog olarak karşımıza çıkmıştı. Özellikle 13 bin küsür oy farkıyla kazandığı ilk seçimin iktidar tarafından yok sayılması ve seçim tekrar süreci Ekrem Bey’i tam bir ezilen, mazlum konumuna getiriyordu.
Bu sadece bireysel bir ezilme durumu da değildi üstelik. Halkın iradesi de bir şekilde hiçe sayılıyordu.
İlk seçim sonucunun iptali, İmamoğlu’nu dezavantajlı bir konuma sokmuş gibi görünse de, bu süreç halkın sempatisini ve desteğini daha da artırdı.
"Her şey çok güzel olacak" sloganıyla geniş kitleleri mobilize etmesi, seçmenin duygusal bir bağ kurmasını sağladı ve onu yalnızca bir aday değil, bir "direniş sembolü" haline getirdi.
İptal edilen seçim, İmamoğlu'nun hikayesini bir "underdog" hikayesine dönüştürdü; adaletsizlikle karşı karşıya kalan ama yılmayan, aksine daha güçlü bir şekilde geri dönen bir lider figürü... Hatta bu bağlamda sevgili meslek büyüğüm Necati Özcan „Kahramanın Yolculuğu“ isimli bir kitap bile yazıldı.
Nitekim tekrarlanan seçimde 14 bin civarındaki oy farkı 806 bine çıktı.
Tam bir underdog zaferiydi.
Geçtiğimiz süreçte bundan ders çıkarması gereken iktidar, aksine Ekrem İmamoğlu’nun üstüne gitmeye devam etti.
Yetkilerini kısıtlandırma çalışmaları ile başlayan süreç herkesin birbirine sövdüğü bir siyasi ortamda „ahmak“ lafını suç sayıp siyasi yasak getirme cüretine evrildi.
Sadece İmamoğlu ile de sınırlı kalmayan, tüm muafeleti olağanca nobranlık ve kibirle aşağı gören iktidar, atanmış bakanlar halkın değer verdiği isimlerle olan haksız rekabetlerinde 2024 Mart seçimlerinde de ağır bir yenilgi aldılar.
Ama durmak ve ders almak bilmeden aynı hataları yapmaya devam ediyorlar.
Şimdi de CHP’li belediyelerin ama özellikle de son dönemde Ekrem İmamoğlu‘nun açtığı kreşler üzerinden üst perdeden bir siyasi saldırı devam ediyor.
Bu davranışların siyasi zafer getireceğine inanmak için halktan tamamen kopmuş olmak gerekiyor.
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin Ak Parti grup toplantısında Ekrem İmamoğlu için „Türkçe anlama yetisi olsaydı iyi bir üniversite kazanırdı. Okuduğunu anlama konusunda özürlü bir arkadaş. Ona iyi bir Türkçe kursu almasını tavsiye ederim“ dedi.
Bu ifadeleri atanmış bir bürokratın seçilmiş bir kişiye hakaret etmek için kullandığı cümleler olarak basitleştirmemek gerekiyor.
Nitekim bu sözleriyle Milli Eğitim Bakanı yalnızca Ekrem İmamoğlu’nu değil Yüksek Öğretim Kurumu’na bağlı olan KKTC‘deki Doğu Akdeniz Üniversitesi’ni de, orada okuyan tüm gençleri de aşağılamış oluyor.
Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde okuyan gençlerin Türkçe anlama yetisi olmadığını da kastetmiş oluyor.
Bu nasıl bir kibir? Anlamak mümkün değil.
Ama bence asıl haber değeri taşıyan yukarıdaki cümlelerden ziyade Ekrem İmamoğlu’nun Tekin’e verdiği yanıt desem yanlış olmaz.
„Bu ülkede nasıl profesör olunur? 5 yıl doçentlik kadrosunda kalmanız gerekir. 5 yıl kalmayan Yusuf Bey sonra profesör oldu, ardından rektör oldu. Rektör nasıl olunur? 3 yıl profesör kalmanız lazım .Nasıl rektör oldu bi liyor musunuz? Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle. 48 saatlik bir kararname yazıldı. Kararnamede 48 günlük profesör rektör olarak atandı. O atandıktan sonra o kararname tekrar iptal edildi. Bunlar kararname çocukları. Bize, bize hak hukuk hatırlatıyorlar. Utanın ya!'
Ekrem İmamoğlu’nun sözleri sert midir değil midir diye tartışabiliriz ama akademik kariyer ile ilgili söyledikleri gerçek. Bu da onun bir kez daha haksızlığa uğrayan bir underdog olduğunu gösteriyor.
İmamoğlu cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda vites arttırdı ve bu tarz tartışmaların içine çekilmek onun „mazlum ama direnen siyasetçi“ imajını giderek besliyor.
Kendisini iktidara getiren sosyolojik ve psikolojik dengeleri unutmuşa benzeyen iktidar bu şekilde kendi sonunu hazırlıyor farkında değil.