Bitcoin: Trump’ın seçilmesiyle kripto para sisteminin yeniden yükselişi

Paranın tarihini ve işlevsel gelişme aşamalarını incelediğimizde, somut bir varlık ve mübadele aracı olmaktan çıkıp adım adım itibari ve sembolik bir değer ölçüsü olmaya doğru giden bir dönüşüm sürecini izlediğini görüyoruz.

Paranın olmadığı ilk dönemde, insanlarca ihtiyaç duyulan mallar doğrudan diğer mallarla takas ediliyordu (mesela buğday ile koyun değişimi). Sonrasında, tuz, buğday, hayvan derisi gibi bazı malların, mübadelede standart bir değer ölçüsü olarak kullanılmaya başlandığı döneme geçildi.

Üçüncü olarak, M.Ö. 700’de Lidyalıların ilk sikkeyi çıkarmasıyla, altın, gümüş ve bakır gibi varlıkların doğrudan kullanımına dayalı, somut ve gerçek değer taşıyan “standartlaştırılmış metal para” aşamasına geçildi.

Dördüncü aşamada, altın ve gümüşün taşınmasının getirdiği fiziki zorlukları ve güvenlik kaygılarını gidermek üzere, bunları temsilen, yani mevcut altın ve gümüş rezervleriyle desteklenen kağıt paralar kullanılmaya başlandı. Bu dönem, değişim aracının arkasında somut bir varlığın yer aldığı ilk “itibari değer” aşamasıdır.

20’inci yüzyılda, ekonomideki konjonktürel dalgalanmalara ve değerli maden rezervlerindeki azalışa bağlı olarak, altın standardı tamamen terk edildi. Paranın, fiziki ve somut bir varlığın karşılığı olmaktan tamamen çıktığı, devletlerin ve merkez bankalarının ekonomik politika ve kararlarıyla üretildiği “fiat para” sistemi hayata geçirildi.

Artık bu, paranın, gerçek bir varlığın değer ölçüsü olmak yerine, görünürde kamu otoritesinin ama aslında bu otoritenin arkasındaki egemen finans imparatorlarının kurdukları ekonomik sistemin gücünü temsil eden, tamamen itibari nitelikli sembolik bir araç haline dönüştüğü bir aşamadır.

Kapitalist finans sisteminin küresel ölçekte yaygınlaşması ve tüm kurumsal yapı ve araçlarıyla ekonomiye egemen olması sonucu, itibari değer taşıyan fiziki kâğıt paranın kullanımı azaldı. Özellikle 20’inci yüzyılın son çeyreğinden itibaren, paranın, banka hesapları, kredi kartları ve dijital transferlerle ifade edilen “hesap bakiyelerine” dönüştüğü bir çağda yaşamaya başladık.

2010’da, kim olduğu bilinmeyen, bir kişi mi yoksa bir grup mu olduğu hâlâ tartışılan Satoshi Nakamoto adlı gizemli bir figür, paranın merkezi otoritenin yönetim ve denetiminden bağımsız olarak dijital evrende bir algoritma üzerinden üretilebileceğini gösteren bir model geliştirdi ve Internet üzerinden insanlığa sundu.

Modelini tanıttığı “Bitcoin Whitepaper” adını verdiği belge, blok zincir teknolojisi üzerinden üretilecek ilk dijital para Bitcoin’in, tarihi gelişme sürecinde paranın merkezi bir otoriteye dayalı yapıdan tamamen bağımsız, merkeziyetsiz bir yapıya geçişini ve dolayısıyla yeni bir dönemin başlangıç adımı olduğunu ortaya koyuyordu.

Kripto para, geleneksel finansal sistemlerin dışında, “merkeziyetsizlik” “algoritmik kıtlık,” “finansal özgürlük” ve “şeffaflık” gibi ilkelere dayandığı kabul edilen, tasarruf ve servet edinme amaçlı biriktirilebilen ve aynı zamanda ödeme aracı olarak kullanılabilen dijital bir varlık olarak öne çıkıyor.

Takas döneminden günümüzdeki kripto varlıklar aşamasına gelinceye kadar paranın evrimini ve gelişme sürecini incelediğimizde iki temel eğilim göze çarpıyor:

-Para, başlangıçta mal ve hizmetlerin mübadelesini kolaylaştıran ve dolayısıyla temel ihtiyaçların karşılanmasını sağlayan asli ve birincil düzeyde bir araç idi. Oysa zamanla kredi, faiz, vadeli işlemler, türev ürünler, yatırım fonları gibi ikincil araçların geliştirilmesiyle bir değer ölçüsü ve değişim aracı olmanın ötesine geçerek sermaye birikimi, zenginleşme ve güç biriktirme arzusuna hizmet eden sistemler doğurdu.

Bu sistemler, beceri ve bilgiye erişimi olmayan kişileri dezavantajlı bir konuma iterken, finansal zekaya ve araçlara hâkim olanlar için güç ve iktidarlarını pekiştiren ve mali egemenlik alanlarını genişleten bir mekanizmaya dönüştü.

-Paranın değişimi bir diğer yönden, insanın zaman içinde, mülk, üretim araçları, doğal kaynaklar gibi asli varlıklarla olan gerçek ilişkisinden giderek uzaklaşmasını ifade ediyor. Bu süreç boyunca insanlar, paranın somut ve dokunulabilir biçimlerinden giderek daha soyut ve itibari biçimlerine doğru (takasa konu mallardan, madeni para, kağıt para, kredi sistemleri ve türev araçlara doğru) bir yöneliş gösterdiler.

Bu bağlamda, kripto para, fiziksel bir formu olmayan, algoritma tabanlı “dijital bir değer ölçüsü ve değişim aracı” olarak, finansal araçların somut varlıklardan tamamen kopmasının en son aşamasıdır.

Kripto para, blockchain teknolojisi sayesinde hükümetler ve finansal otoritelerden bağımsız olarak işlev görüyor, işlemleri kalıcı ve değişmeyecek şekilde kayıt altına alıyor.

Bitcoin gibi kripto paraların sınırlı arzı, onları altın gibi bir değer saklama aracı haline getirirken, geleneksel bankacılık sistemine erişimi olmayan insanlara, küresel finansal sisteme katılma fırsatı sunuyor. Böylece, kripto paraların modern finans dünyasında güvenli ve özgür bir alternatif olarak öne çıktığı kabul ediliyor.

Toplam arzı 21 milyon adetle sınırlandırılan ve böylelikle kıt bir kaynak niteliğinde tasarlanan Bitcoin’de, işlemler halka açık blok zincir üzerinde kayıt altına alınarak şeffaf biçimde yürütülür. Kullanıcılar arasında eşitlik esasına dayanan bu sistem, karmaşık şifreleme yöntemleriyle işlemleri geri döndürülemez şekilde güvence altına alır, dolandırıcılık ve manipülasyon risklerini minimize eder.

Nakamoto’nun Bitcoin’i merkeziyetsiz ve kendiliğinden işleyen bir mekanizma olarak geliştirip piyasaya sürdükten sonra şifrelerini yakarak kendi yetkilerini tamamen devre dışı bırakması, onu insan kontrolünden bağımsız ve dışarıdan müdahale edilemeyecek bir sistem haline getirmiştir.

İlk ortaya çıktığı 2010-2012 yılları arasında,
finansal sistemde devrim yapma iddiasına rağmen, sınırlı sayıda teknoloji meraklısının dikkatini çeken ve geniş kitlelerce “geçici bir heves” olarak değerlendirilen Bitcoin, 2017’deki rekor fiyat yükselişiyle bir anda dünya gündeminin merkezine oturdu.

İnsanların yeni dönemin “altına hücum” olayı olarak gördüğü bu dijital varlığa hızlı yöneliş göstermesiyle gerçekleşen rekor fiyat artışlarının ardından hızlı düşüş dönemleri geldiğinde ilgi alabildiğine azaldı. Bitcoin’in ya tamamen çökeceğine ya da yeniden yükseleceğine dair tartışmalar ortaya çıktı.

Bu döngü, belirli aralıklarla tekrarlanıyor ve her dört yılda bir Bitcoin’in blok ödül yarılanmasıyla (halving) gelen fiyat yükselişleri, yatırımcıların yeniden ilgisini çekiyor. Ancak, özellikle 2021’deki büyük yükselişin ardından başlayan ve 2024’ün başına kadar süren üç yıllık durgunluk, birçok kişinin kripto paralardan uzaklaşmasına neden oldu.

İlginin azaldığı bu dönemde, uluslararası ekonomik dalgalanmalar, enflasyonist baskılar ve 2024’te Trump’ın yeniden seçilmesi gibi faktörler, Bitcoin’in bir kez daha dikkatleri üzerine çekmesini sağladı. Şimdi, hem kurumsal hem de bireysel yatırımcılar, bu yükseliş döngüsünün yeniden başlamasıyla kripto para ekosistemine artan bir merakla yeniden dönüyorlar.

Bazı teori ve yaklaşımlar, aslında Bitcoin’in arkasında, mevcut para ve ödeme sistemlerinin dijitalleşme ve bilgi teknolojilerinin getirdiği değişim ve dönüşümlere ayak uyduramayarak demode olacağını ve devre dışı kalacağını gören küresel para ve finans imparatorlarınının bulunduğunu ileri sürüyor.

Yabana atılamayacak bu görüşe göre, Bitcoin, büyük bankalar ve merkez bankalarının sahipleri olan küresel finans elitleri tarafından geliştirilmiş; ancak sisteme “anonimlik” sağlanarak kitlelere yaygınlaştırılması, dolayısıyla halkın güveninin kazanılması için bilinçli olarak bir "gizemli figür" tarafından icat edilmiş gibi gösterilmiştir.

Merkezi yönetimlere ve geleneksel güç yapılarına, özellikle merkez bankalarına bir meydan okuma olarak ortaya çıkan kripto para, yaygınlığı ve herkesin adil katılım ve erişimine açık olması nedeniyle bireysel özgürleşme aracı olarak değerlendirilirken aynı zamanda bireysel güç ve finansal bağımsızlık hırsını yücelten bir araca dönüştü.

Merkeziyetsizliği ve para otoritelerinin müdahalesine imkan vermemesi nedeniyle özgürleştirici olsa da, kripto paranın insanı temel ihtiyaçlarından ve gerçek ekonomik değerlerden daha da uzaklaştırması çelişkili bir duruma işaret ediyor.

İnsan, kendini doğal ve toplumsal varlıklarla ilişkilendirmek yerine, kripto paralar gibi soyut finansal araçlara olan bağımlılığını artırarak hem fiziki dünyadan hem de insani değerlerden uzaklaşmaktadır. Bu, insanın bir taraftan özgürleşirken, diğer taraftan kendi oluşturduğu sistemler içinde kaybolması anlamına gelebilir.

Bilgi teknolojileri ve dijitalleşme sürecinin insanın zihni ve gündelik pratikleri üzerindeki dönüştürücü etkisiyle para ve finansal araçlar, artık gerçek bir değeri değil, yalnızca birer simülasyonu temsil etmektedir. Kripto para bu bağlamda, Jean Baudrillard’ın “simülasyon teorisinde,” “orijinali, gerçeği ve ilk örneği bulunmayan ve kendisi de zaten kopya olan” anlamında kavramsallaştırdığı “simulakr”ın çarpıcı bir örneği olarak değerlendirilebilir.

Tüm bu felsefi ve teorik tartışmaların ötesinde, Bitcoin, bir kaç sentten başlayıp bugünlerde 100 bin Dolar düzeyine yükselen fiyatıyla küresel bir trende ve inişli çıkışlı döngülerle sürekli kendini tekrar eden bir olgu haline dönüşmeye devam ediyor.

Kripto paraların yaygınlaşması, geleneksel fiat para sistemlerini ciddi ölçüde tehdit ediyor olsa da, mevcut yapının kısa süre içinde sona ereceğini öngörmek hayalcilik olur.

Bu noktada akla en yakın olan senaryo, kripto paraların ve fiat paraların, uzun vadede bir arada var olabileceği; merkez bankalarının, dijital paralarını geliştirerek, kripto para teknolojisini kendi çıkarlarına entegre edebileceği yönündedir.

YORUMLAR (9)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
9 Yorum