Trump hızlı başladı…
Trump Pazartesi günü düzenlenen resmi törenle kutsal kitabına el basarak başkanlık görevini halefi ve selefi Biden’dan devraldı. Ardından da başkent Washington’daki bir spor kompleksinde taraftarlarının katıldığı gayri resmi törenle de ilk icraatlarını gerçekleştirdi. Büyük büyük harflerle imzaladığı düzinelerce kararnameyle Amerika’yı ama aslında tüm dünyayı sarsacak yeni uygulamalarını hayata geçirecek adımları attı.
Ülkesini iklim değişikliğini biraz olsun durdurabilecek Paris Anlaşmasından çıkarttı, Dünya Sağlık Örgüt’ünden ayırdı, sınırlarını korumak gerekçesiyle belirli bölgelerde olağanüstü hal ilan etti, yasadışı göçü tersine çevirmek iddiasıyla da toplama kamplarının kurulması çalışmalarını başlattı. Ayrıca yaptığı konuşmada Panama Kanalı ihtirasını hatırlattı, Meksika Körfezi’nin adının bundan sonra Amerika Körfezi olacağını söyledi. Bu arada bir önceki seçimde kendisi için ayaklananların hemen hepsini de affetti.
En önemli destekçisi, danışmanı, sırdaşı ve çalışma arkadaşı Elon Musk da kalabalığı muhtemelen Güney Afrika’da geçirdiği çocukluk günlerinden kalan refleksleriyle -iyi niyetli yorumculara göre Roma, kötü niyetlilere göre Nazi usülüyle selamlayarak- Mars’ın fethini, daha da doğrusu Amerika ve dünya için yeni bir dönemin başladığını müjdeledi. Neyse ki henüz Kanada, Meksika ve özellikle de Çin’e yönelik yaptırım anlamına gelecek gümrük vergilerini hayata geçirmedi, sadece şarta bağladı.
Dış politikaya ilişkin yaptığı açıklamalarda ise savaşları bitireceğini, başka savaşlar açmayacağını bir kez daha vurguladı. İsrail’in Gazze müdahalesini durdurmasını da Hamas’ın elinde tuttuğu rehinelerin ailelerine gayri resmi törende özel bir önem atfederek meşrulaştırdı. Belki de bu nedenle Amerika’da Yahudilere karşı en ufak bir imayı, İsrail’in politikalarına ilişkin en küçük bir eleştiriyi dahi Antisemitik diye damgalayan ADF yetkilileri Musk’ın Nazivari selamını görmezden gelmeyi, onu affetmeyi seçti.
Bu yazının yazıldığı saatler itibarıyla daha önceden verilen 24 saatlik termine rağmen henüz Ukrayna savaşının biteceğine ilişkin bir emare yoktu. Tek emare Pensilvanya’da uğradığı silahlı saldırıdan kurtuluşunu Tanrının lütfu olarak gören Trump’ın eskisinden de farklı olacağı, daha saldırgan davranacağı, seçim kampanyasında ve öncesinde verdiği LGBT kazanılmalarını geri çevirmek, yeşil enerjiye tanınan ayrıcalıkları kaldırmak başta olmak üzere tüm sözlerini yerine getirmek için elinden gelen her şeyi yapacağıydı.
Benim beklentim Trump’ın Ukrayna’daki savaşın bitmesi için de samimi çaba harcayacağı, çabasının Putin tarafından karşılık göreceği ve ülkesinin Suriye’de PYD’ye verdiği desteği aşamalı, planlı ve Türkiye ile koordineli olarak kesip yaşadığımız bu bölgenin istikrara kavuşmasına yardımcı olacağı yönünde. Elimde kristal küre yok ama bana Trump dönemi ikili ilişkiler anlamında Biden döneminde daha verimli olacak, Trump ve yakın çevresi Türkiye’nin askeri ve siyasi ağırlığını daha çok takdir edecekmiş gibi geliyor.
Diğer yandan kendimizi iklim değişikliğinin durdurulamadığı, Avrupa ile Amerika arasındaki bağların iyice karmaşık ve çapraşık hale geldiği, alışık olduğumuz jeopolitik düzenin sarsıntı geçirdiği bir dünyaya hazırlamamızın da şart olduğunu düşünüyorum. Ayrıca hakların ve özgürlüklerin kısıtlanmasının çok umursanmayacağı, ırkçılığın, yabancı düşmanlığının, Müslüman karşıtlığının yeni normal olacağı, çok kültürlülüğün eskisi gibi önemsenmeyeceği bir evreye girdiğimizi de görmemiz ve anlamamız gerektiğine inanıyorum.
Bu konuda belli ki bundan sonra çok yazılacak, bol bol da tartışılacak. Fakat Trump gerçekçiliği ve pazarlıkçı kişiliğiyle bazı ülkeler için şans, popülist anlayışı ve kibiriyle de hemen herkes için sorun olacağa benzer. Hangisinin ağır basacağını şimdiden bilmek imkansız. Ancak yerleşik normların sarsılacağını, yakın müttefiklerinin bile tutumundan mustarip olacağını, Grönland’dan Panama’ya toprak taleplerinin ciddiyet kazanacağını, yakın komşularının Amerika’yı tehdit olarak algılayacağını tahmin etmek hiç zor değil…