İYİ Parti’nin hızı kesildi mi?
Son dönemde İYİ Parti’de farklı seslerin daha çok duyulduğu, bir anlamda seslerin birbirine karıştığı bir dönem yaşanıyor. Farklı sesler benzetmesini özellikle belirttim.
Zira önceki yazılarımda belirli bir ivmeyi yakalayan, sorunları tespit eden, çözüm önerileri sunan ve bu şekilde devam ederse merkeze doğru adım adım yürüyen bir İYİ Parti resminin güçlendiğini belirtmiştim. Ayrıca, Akşener, Anadolu’yu karış karış gezerken güçlü bir rüzgâr da yakalamıştı. Önemli olan, özellikle liderin çabasıyla yakalanan bu rüzgârın kadrolarla, politikalarla daha da ileri bir noktaya taşınmasıydı.
Diğer taraftan, çoğu konuda sorunların tespit edilmesi ve çözüm önerilerinin sunulması elbette önemli… Örneğin Kalkınma kongreleri… Kongrelere katıldığım için rahatlıkla söyleyebilirim, titizlikle hazırlanılmış toplantılardı.
Bu bağlamda, İYİ Parti iyi bir rüzgâr estirmişti. Ama gördüğüm kadarıyla bu rüzgârın üzerine istenilen sıçrama yakalanamadı. Açıkçası rüzgâr estiğiyle kaldı ve hatta rüzgâr giderek cılızlaştı.
Dolayısıyla;
Bir tarafta farklı sesler duyulurken diğer tarafta da dillendirilen kavramlarda da bir karışıklık yaşandı sanki.
Örneğin son dönemde ‘makul siyaset’ diye bir kavramdan bahsedilmeye başlandı. Ama sanki bu kavramın da içi pek doldurulamadı.
Açıkçası makul siyaset söylemi kalabalıkların beklediği bir söylem olarak belirtilebilir. Zira insanlar aşırılıktan çok sıkıldı ve asıl kutuplaşmadan yoruldu. Salgın ve ekonomi başta olmak üzere birçok konu kalabalıkları canından bezdirdi denilebilir.
Böylesine yılgınlık emarelerinin şiddetlendiği bir atmosferde ‘makul siyaset’ söyleminin içi tam olarak doldurulmuş olsa ekmek gibi, su gibi algılanabilir. Bir anlamda liderden başlayarak tüm parti teşkilatlarında bu söylem içselleştirilmiş olsa, tabanın da bu içselleştirmeye katılmasıyla birlikte bir çarpan etkisi ortaya çıkabilir.
Bu noktada, gördüğüm kadarıyla henüz böyle bir içselleştirme sürecinin başladığı söylenemez. Zira bir tarafta makul siyaset kavramı dillendirilirken, diğer tarafta Akşener’in Bucak ile görüşmesi bu sürecin pek de işlemediğini gösteriyor. Bu konu çok tartışıldığı için detaylara girmeyeceğim, ama sürecin nasıl işlemediğinin somut bir göstergesi olarak belirtmek istedim. Bunun yan sıra Akşener’in çoğu konuşmasında altını çizdiği ‘İYİ Parti öğrenen bir organizasyon’ söyleminin de içinin tam olarak doldurulmadığı düşüncesindeyim. Öğrenen organizasyon, hem bireysel hem de örgütsel seviyede değişim ve yeniliklere açıklığı temel almaktadır. Zira Bucak görüşmesinin öğrenen bir organizasyonu yansıtan bir tutum olmadığı görülmektedir.
Dolayısıyla, İYİ Parti’nin kimlik inşasıyla ilgili bazı problemlerinin devam ettiği söylenebilir. Görünen o ki, söylemler ile uygulama arasında henüz makasın kapanmadığı ortadadır. Ki seçime bu denli az bir zaman kalmışken bu meseleyi bir an önce halletmeleri önemlidir.
Şunu da belirtmek gerekiyor; asıl rüzgârın yavaşlamasının Akşener’in ‘Cumhurbaşkanlığına aday olmayacağım’ cümlesiyle başladığı söylenebilir. Burada rakiplere çok önemli bir koz verildiği düşüncesindeyim. Her alanda olduğu gibi siyasette de rakiplerin boşluğu çok hızlı şekilde doldurduğu aşikârdır.
Diğer taraftan Akşener’in Fatih Altaylı’nın programında söylediklerine de değinmek isterim. Aslında programda belirtilenlerde bir sıkıntı yok, zira Akşener, özellikle kazanacak aday konusunun altını çiziyor. Açıkçası bu da normal… Çok önemli bir seçime doğru adım adım yaklaşıyoruz. Adı üzerinde seçim… Seçim sonucunda bir kazanan bir de kaybeden olacak. Elbette partiler bu kadar uğraşın sonucunda kendi adaylarının kazanmasını isteyecektir. Bu da son derece doğal bir talep…
Açıkçası benim takıldığım konu bu değil…
Sanki bunu söyleme yöntemi biraz daha farklı olabilirdi. Belki önce kapalı kapılar ardında bu konu istişare edilebilirdi. Tabi fitilin ateşlenmesi Gürsel Tekin’in açıklamalarıyla başlıyor ve sonrasında karşılıklı gelen ardı ardına talihsiz açıklamalar…
Tüm bu tartışmalar Altılı Masa’da bir anlaşmazlık mı var sorusunu da beraberinde getirdi.
Örneğin sahada bir AK Partili seçmen ardı ardına gelen açıklamalarla ilgili şunu söyledi: “AK Parti’nin ekmeğine yağ sürüyorlar.”
İlk bakışta basit bir cümle gibi gelebilir ama üzerinde düşünülmesi gereken bir cümledir.
Ardı ardına gelen açıklamalar masada bir anlaşmanın, bir uyumun olmadığı hissini uyandırmış olabilir, bu da beraberinde belirsizlik kavramını güçlendirmiş olabilir. Ki seçmenin en sevmediği kavramlarının başında ‘belirsizlik’ geliyor.
Aslında zor dönemlerde kalabalıkların ardına bile bakmadan kaçmak istediği bir kavramdır ‘belirsizlik’… Zira hâlihazırda birçok problemle boğuştuğu için, bir de çözüm beklediği makamlarda bir belirsizlik hissettiği an, ister istemez başka arayışlara yönelecektir.
***
Muhalefetin ana aktörleri arasında soğuk rüzgârlar eserken, özellikle son birkaç aydır AK Parti vites yükseltmiş görünüyor. Toplu konut projesinden, kredi paketlerinin bir bir açılmasına kadar birçok alanda açılım üzerine açılım yapılıyor.
Bir anlamda vatandaşın sesinin yükseldiği noktaya hızla pansuman tedavisi yapılıyor. Açıkçası bu yapılanlar da gerçek çözümler değil. Anlaşıldığı kadarıyla zaman kazanılıyor, bir anlamda olumsuz gidişat hissinin şiddeti düşürülmeye çalışıyor.
Sahadaki son görüşmeler kapsamında şunu söyleyebilirim:
Yapılanlar AK Partililer tarafından genel olarak olumlu karşılanıyor. Şikâyetler elbette bitmiş değil ama şikâyetlerin şiddetinde bir azalma olduğu söylenebilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son açılımlarıyla birlikte; AK Parti’nin tabanı yeniden dirileşti, uzaklaşan AK Partili karasız seçmende biraz daha yakınlaştı denilebilir. Ortaya çıkan bu tabloya muhalefetteki farklı seslerin de olumlu yönde etkisi oldu.
***
Açıkçası son dönemde AK Parti’nin attığı adımların temelinde yapısal çözüm emarelerinin olduğu söylenemez. Biraz önce de belirttiğim üzere, pansuman tedavisi yapılıyor. Bu noktada, yapılan pansuman tedavileri ‘yönetme iddiasını’ güçlendiriyor olabilir. Hâlihazırda muhalefetten gelen farklı sesler yerine seçmen, diğer tarafa bakmanın kendisi açısından daha güvenilir olduğunu düşünebilir.
Buradan hareketle;
Altılı Masa’daki partiler ya kamuoyu önünde cereyan eden tartışmalarla birbirlerini aşağı çekecekler ya da işbirliği temelinde hep birlikte yukarıya çıkacaklar.