Fidan, Yavaş?
Dünkü yazıda ‘Sahada AK Parti’de Erdoğan dışında başka bir aktörün olup olmadığı konusunda tekrar sorular sordum. Bu sefer eski ile yeni dönemi de katarak isim havuzunu daha geniş tuttum. Numan Kurtulmuş’tan Süleyman Soylu’ya, Bilal Erdoğan’a, Hulusi Akar’dan Selçuk Bayraktar’a, Hakan Fidan’a birçok ismi sordum. Burada iki isim dışında geride kalanlara olumlu yanıt gelmedi’ demiştim.
Şimdi bu konuyu biraz açalım…
Öncelikle bu sorunun cevabını almak için hemen hemen her kesimle görüştüm. Başta AK Partililer olmak üzere ara ara muhalif kesime bile sordum. Muhalif kesim belirttiğim isimlere ‘oy vermem ama’ demesine rağmen bir taraftan da cevap vermekten kaçınmadı.
Ayrıca eski ve yeni dönemde yer alan isimleri tek tek sorduğumda ilginç bir durumla karşılaştım diyebilirim. Sanki soruyla ilgili aynı merkezden düğmeye basılmış gibi hemen hemen birbirine benzer cevaplar geldi.
Ve bu uzun listede iki isim dışında hiçbir isme olumlu yanıt gelmedi.
Olumlu olarak belirtilen iki isim ise Hakan Fidan ve Selçuk Bayraktar idi.
Açıkçası Bayraktar ile ilgili çok az olumlu yanıt geldiğini söyleyebilirim. Zira Bayraktar’ın genel olarak siyaset yerine İHA, SİHA gibi gurur verici çalışmalarına devam etmesi, bu alanda memlekete daha faydalı işler ortaya koyması bekleniyor. Bir de aileden olması da dezavantaj olarak görülüyor.
Diğer isim Fidan için çoğunluğun olumlu yanıt verdiğini söyleyebilirim. Tablo böyle olunca Fidan ile ilgili soruları sanki ‘odak grup çalışmasında’ gibi daha da derinleştirdim.
Görüşmelerden ortaya çıkan bulgulara göre ilk olarak şu söylenebilir:
Fidan güven veriyor. Hemen söylenen ‘Duruşu, konuşmasıyla, oturuşu, kalkışıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan sonra o koltuğa yakışır’ deniyor.
Burada ‘duruş’ olarak belirtilen halin bir anlamda karşı tarafa hissettirilen duygunun önemli olduğu düşüncesindeyim.
Zira bu hiç düşünülmeden hemen söylenen bir özellik... Genç, yaşlı, kadın, erkek, ev hanımı, öğrenci, esnaf vs. fark etmiyor. Bir anlamda kolektif olarak dile getirilen bir özellik.
Ki bu özellik şimdiye kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan için söylendi, ayrıca bu araştırma kapsamında aynı şekilde Mansur Yavaş için de söylendi. Çoğu seçmen Yavaş’ın ne yaptığını, hangi projelere imza attığını tam olarak bilmiyor ama Yavaş için de duruşla başlayan cümleleri hemen söylüyor. Ki bu da son seçimde Yavaş’ın Altınok’un karşısında elde ettiği farkın bir şekilde açıklaması gibi. Seçim döneminde de sahada Yavaş ile ilgili sorular sormuştum. O dönemde söylemiştim. Klasik belediyecilik konusunda şikâyetler mevcuttu. Örneğin altyapı konusunda ya da trafik konusunda şikâyetler mevcuttu. Ama yine de Yavaş deniyordu. Açıkçası bu özelliğin Yavaş denmesinde önemli bir etkisinin olduğu söylenebilir. Hazır Yavaş konusuna başlamışken bu konuyla ilgili bir iki notumu daha belirtmek isterim.
Yavaş’ın loyalty (sadakat) programını iyi bir şekilde uyguladığı düşüncesindeyim. Sadakat programlarından kastım şu: Yıllar önce çalıştığım kurumun markaları için tüketici nezdinde sadakat programları yapardık. Bu kapsamda sürekliliği olan birçok kampanya düzenlerdik. Burada amaç tüketicinin markaya olan sadakatini artırmak idi. Ve dolayısıyla markanın tüketimini artırmak idi.
Önceki yazılarda da belirtmiştim. Yavaş’ın seçmene Covid döneminden bu yana verdiği destekler bu kapsamda değerlendirilebilir. Bu gibi adımlar küçük görünebilir. Örneğin berberlere hijyen paketi ya da taksicilere verilen destekler gibi. Bunlar küçük görünebilir yalnız seçmene kendisini özel hissettirir. Ki sadakat programlarının tam da amacı budur. Hedef tüketiciye kendisini özel hissettirerek sürekliliği olan kampanyalarla sadakatin artırılması.
Çok daha teknik konulara girmeden konuyu böyle özetleyebilirim. Baktığımızda Yavaş siyasetin ağır konularına genellikle elini bulaştırmıyor. Bu noktada İmamoğlu’nun daha başarılı olduğu söylenebilir. İmamoğlu hiç çekinmeden elini siyasete bulaştırabiliyor.
Özetle Yavaş’ın belediyecilik performansının aldığı oya oranla daha düşük olduğu söylenebilir. Bu bağlamda yukarıda belirttiğim özelliklerinin seçim performansına olumlu anlamda yansıdığı belirtilebilir.
Tekrar konuya dönecek olursak…
Açıkçası ‘duruş’ olarak belirtilen halin bir anlamda karşı tarafa hissettirilen duygunun yani güven veren halin sahada Fidan için önemli bir ‘potansiyel’ yaratabileceği düşüncesindeyim. Elbette bu noktada daha derinlemesine araştırmaların yapılması iyi olabilir. Ayrıca bu potansiyelin açığa çıkarılması Fidan’ın bundan sonraki dönemde atacağı adımlara bağlı olduğu söylenebilir.
Ve duruş ile başlayan cümlelerden sonra tecrübesiyle sorunların üstesinden gelebilir deniyor. Aslında burada Fidan’ın ‘yönetme iradesini’ hissettirdiği söyleniyor. Bu durum Erdoğan için de geçerli. Yönetme iradesini seçmene çok iyi hissettirebiliyor. Yalnız bunu hissettirmek yönetim konusunda mahir olmak anlamına gelmiyor.
Sabahtan akşama konuşulan sorunlardan da görüldüğü üzere iyi bir yönetimden bahsetmek pek mümkün değil doğrusu.
Öte yandan dünya genelinde yaşanan karışıklıkta devleti yönetmenin de kolay olmadığı belirtilerek Fidan’ın devlet tecrübesine vurgu yapılıyor.
Bu noktada şunu da belirtmek isterim. Her devlet tecrübesi olan kişinin liderlik özellikleri göstermesi beklenmeyebilir. Örneğin İbrahim Kalın. Şu an görevi gereği sesini duymasak da önceki görevlerinden az çok Kalın’ın tavrını, özelliklerini biliyoruz. Teknik bilgisinin kuvvetli olması ya da entelektüel birikiminin kuvvetli olması bir yana… Kalın’ın liderlik özellikleri gösterdiği düşüncesinde değilim.
Bir sonraki yazıda muhalefetteki diğer aktörleri yazmaya devam edeceğim.