Adım adım İstanbul…
Cumartesi günü Sancaktepe’deydim. DEVA Partisi’nin Sancaktepe İlçe Başkanlık binası açılışı için geldim. Zira son dönemde yaşanan birçok olayın sahada nasıl yankılandığını da özellikle merak ediyordum.
Yalnız açılış öncesinde ilk durak olarak DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, kâğıt toplayıcıları ile bir araya geldi. Kâğıt toplayıcılarının sıkıntılarını dinledi.
Kağıt toplayıcı kardeşlerimiz biz bu ülkenin yoksullarıyız diyerek söze başladı. Ve çalıp çırpmadan, kimseye avuç açmadan, onurumuzla yaşamak için bulabildiğimiz tek iş olanağı bu iştir diyerek bir taraftan yaptıkları işe sahip çıktılar. Bir taraftan da yaşadıkları sıkıntıları birer birer anlattılar.
Tam da bu nokta, bir kağıt toplayıcı kardeşimiz “Babacan’a buraya gelmenizden ötürü müthiş bir duygu ve sevinç içindeyiz. Sevinçten ağlamak üzereyiz” diye belirtince, boğazım düğümlendi.
O kadar sorunlarıyla bir başlarına kalmışlar ki, o kadar çaresiz hissetmişler ki... Ve böyle dertleri dinlenilince bu cümlelerde ister istemez kardeşimizden dökülüverdi.
Biyoloji bölümünü bitiren ve sonrasında birçok sınava giren ve yıllarca iş bulamayan Urfa Siverekli kâğıt toplayıcı kardeşimiz, sürdürülebilir bir yaşam için çöplerin toplanması gerektiğini belirtti ve şöyle devam etti. Kâğıt toplayıcılarının çalışırken yüklerinin 40 kg’dan başladığını, bu işin yapılması için sokak sokak dolaşıldığını, çoğunlukla sabah altıdan öğlen on ikiye kadar aç susuz bu işi yaptıklarını belirtti.
Aslında geçim derdi için bu işi yapıyorlar. Burada yetkililerin çekçeklerini ellerinden almadan önce seslerinin, bir anlamda dertlerinin dinlenilmesi istiyorlar. Nihayetinde de sorunlarına çözüm bekliyorlar.
Son olarak, kâğıt toplayıcı kardeşimiz, ‘Ailemizi geçindirmeye çalışıyoruz. Biz çevre kirliliği değiliz. Bizler alın terimizle çalışıyoruz’ diye söyleyince o an diyecek hiç bir şey bulamadım.
Ve fakat şimdi bir şeyler diyesim var:
Dertler arşa çıkmış, zor kelimesi de alıp başını gitmiş
Kimin teline değsen orada bir can yanmış diyesim var
Gam ile keder bile bizim elleri terk etmiş diye bağırasım var
Ve yaralarımıza tuz basılmış diye sessiz sessiz ağlayasım var
***
Babacan’ı Edirne kongresinde de izlemiştim. Aradan geçen yaklaşık bir yılda Babacan’ın konuşması, dinleyicilerle olan duygusal bağlantısı çok daha güçlenmiş. Ki liderdeki en önemli özelliklerden birisi takipçileriyle arasında oluşan duygusal bağlantı denilebilir. Birde dinleyicilerle interaktif bir iletişim oluşmuş. Ara ara kalabalıklardan sesler yükseliyor, sorular soruluyor ve Babacan’da cevap veriyor. Konuşmasında artık sahada olduklarının özellikle altını çiziyor. Aslında gün boyu sahanın ne denli önemli olduğunu vurguladı parti yetkilileri…
***
“Ülkenin pasifinde dış borç büyüdü, aktifinde ise bol bol inşaatımız oldu”
Açılış sonrasında bir grup sanayici ve iş adamı ile görüştü Babacan.
Açıkçası görüşmede iş adamalarının hayli sıkıntılı olduklarını gözlemledim. Haliyle ekonomide yaşanan sıkıntılar Sancaktepeli iş adamlarını da zorlamış görünüyor.
Görüşmede bir iş adamının “ülke yanıyor, çok sıkıntımız var, uçurumun kenarındayız” cümlesi çok dikkat çekiciydi doğrusu…
Özellikle sıkıntıların gittikçe arttığı ve mutsuz olduklarını ifade ettiler.
İş dünyasında güven kavramının ne kadar önemli olduğu ve Babacan denilince de güven kavramının akıllara geldiği belirtildi.
Diğer bir iş adamı da “insanlar isyanda, patlamak üzere…” diye belirtti.
İş adamları sıkıntılarını bir bir anlatırken Babacan inşaat sekörü ile sanayici arasındaki dengeyi de şu şekilde özetledi:
“İnşaat sektörü ile sanayi arasındaki dengenin bozulduğu yıllarda biz çok uyarılarda bulunduk. Ve dedik ki bu ülkenin kaynakları ve sermayedarları birikimlerini ağırlıklı olarak gayrimenkule çevirdiler. Niye? Özellikle emsal değişikliğiyle çok kısa zamanda, çok ciddi rant oluşması mümkün. 10 kata izin verilen bir bölgede emsal değişikliğiyle eğer 30 kata izin veriyorsanız birden bire bir rant oluşuyor. Bu da çok cazip olabiliyor. Yılların sanayicilerinden ben bizzat duyuyordum o dönemde. Sayın Bakanım diyorlardı, 30 senedir sanayide kazanamadığımız parayı 3 yılda inşaat projesiyle kazanıyoruz. Ne uğraşacağız bu sanayiyle diyorlardı. Şimdi biz bunları da bizzat gördüğümüz ve duyduğumuz için çok kaygılandık ve sık sık uyardık. Hatta inşaat sektörüyle ilgili emsal artış harcı, değer artış vergisi gibi oradaki oluşan o rantın biraz regüle edilmesi ve böylece kaynaklar sanayi yerine inşaata mı gitsin diye yatırımcılarımız kararını verirken orada bir denge sağlayıcı ve yolsuzlukları, yanlışları bir sürü kayıt dışı işleri önleyici bir hazırlıkta yaptık. Ama o dönemde o hazırlıklarımızı maalesef kabul ettiremedik. İnşaat sektörü önemli kuşkusuz.
Ama inşaat sektörünün refahın bir sonucu olması lazım. Biz öyle görüyoruz. Gelir artışının bir sonucu olması lazım. O süreçte ne oldu? Kaç yıl arka arkaya yanlış model izlenince Türkiye’nin dış borcu arttı. Ülkenin pasifinde dış borç büyüdü, aktifinde ise bol bol inşaatımız oldu. Ama inşaat sektörü tıkanınca ülkenin ekonomisi tıkandı.”
***
Programın son noktasında DEVA Partisi’nin otobüsüyle Sancaktepe turu yaptık denilebilir. Bu süreçte otobüste bulunan Babacan ve parti yetkililerine selam verenler, bulundukları yere davet edenler, fotoğraf çektirmek için otobüsün durmasını ara ara isteyenler ve uzaktan sesini duyurmak isteyenler oldu.
Sesini duyurmak isteyen bir gencimizin şu cümlesi önemliydi:
“Kavgadan bıktık…”
***
Son olarak Sancaktepeli genç bir kadının şu sözleri hala kulaklarımda…
“Çalmasınlar ülkemi, çırpmasınlar. Yeter artık be! Yeter!”
Yeter diye feryat ederken gözleri doluyor. O kadar içten ki… O kadar sahici ki…
Dünden beri bu cümleler zihnimde…
***
Şunu da özellikle belirtmek isterim: Sahada kavga istenmiyor, o onu demiş, bu bunu demiş noktası çoktan aşılmış… Çözüm, çözüm, çözüm…
Bugün Sancaktepe’de konuşan teyzeler de, amcalar da, gençlerde, kadınlarda cümlenin sonunda tamam da nasıl olacak? Bu meseleler nasıl çözülecek diye soruyor.
Aslında hepimizin de merak ettiği bu değil midir?