Sosyal Anozognozi
Anozognozi oldukça ilginç bir hastalık. Özellikle beynin sağ lobunda oluşan bir hasar vücudun sol tarafının felç olmasına sebep oluyor. Buraya kadar bir gariplik yok. Gariplik anozognozi hastalarının felç olduklarını anlayamamalarında ve bu kendilerine söylense bile kabul etmemelerinde!
Bu hastalığa duçar olanlardan sol elleriyle gerçekleştirecekleri basit bir fiziksel aktivite istenince -tabii olarak- bunu gerçekleştiremiyorlar, ancak sol kollarının felç olduğu gerçeğini de bir türlü kabullenemiyorlar. Mesela böyle bir hastanın karşısına bir bardak koyup bunu sol elleriyle almasını istediğinizde, bunu yapamıyor ama neden yapamadığını da anlayamıyor. Tutup sağ eliyle verdiği bardağı neden sol eliyle alamadığını sorduğunuzda çok yorgun olduğunu, ne dediğinizi tam duyamadığını ileri sürüyor. Özetle bardağı sol eliyle veremeyişinin felçten kaynaklandığını fark edemiyor. Bu durum gösteriyor ki bu tür hastaların beyinlerinde gerçekleşen hasar, yalnızca felç olmalarına neden olmuyor, felç olduklarını fark etmelerine de engel oluyor.
Alev Alatlı’nın gündemimize soktuğu ‘Celbedilmiş Toplumsal Sözyitimi (induced social aphasia)’ rahatsızlığı gibi ‘anozognozi’ rahatsızlığının da toplumsal seviyede vücut bulmuş örneklerini görmek mümkün.
Bugün maalesef birçok müessesemiz felç olmuş vaziyette ama bu müesseselerimizin yöneticileri ve çalışanları tıpkı anozognozi hastaları gibi bu felç durumunu anlamada ve kabul etmede sıkıntı yaşıyorlar. Kolunun çalışmadığını kabullenemeyen, vaziyetini inkâr eden felçli hasta misali, kurumlarının çalışmadığını, beklenen fonksiyonu icra edemediğini kabullenemiyorlar.
Kurumun fiziksel mevcudiyeti, çalışanların gelip gitmeleri bir illüzyon yaratıyor.
Mesela adalet sistemimiz felç olmuş durumda. Mahkemelerimiz adalet üretemiyorlar. Davalar uzadıkça uzuyor, haksız, yanlış kararlar üst mahkemelerden geri dönüyor, balık istifi hapishanelere doldurulmuş çok sayıda insan çaresizce adalet bekliyor.
Mesela milli eğitim sistemimiz felç olmuş durumda. Okullarımız çocuklarımızı eğitemiyor, okuduğunu anlamak başta olmak üzere en temel becerileri çocuklarımıza kazandıramıyor. On iki sene okutup mezun ettiğimiz gençlerin önemli bir kısmı, bırakın yabancı bir dil öğrenmeyi, kendi dillerini bile doğru düzgün okuyup anlayamaz vaziyette mezun oluyor. Yüz binlercesi üniversite sınavında sorulan yüz altmış sorudan on beşini doğru yapamayıp baraj altında kalıyor.
Ama gidin bu müesseselerin yöneticilerine sorun, size ufak tefek aksaklıklar yaşansa da yönettikleri kurumlarda hiçbir ciddi problemin olmadığını söyleyeceklerdir.
Sayısız memurun her gün iş başı yaptığını, servislerle mesaiye gelip gittiğini, akşama kadar verilen görevleri yaptığını, hatta başlarını kaşıyacak zaman bulamadıklarını, vatana millete hizmet aşkıyla, fedakârca çalıştıklarını, bahse konu “ufak tefek” olumsuzlukların hızla düzeltildiğini, çok yakında hiçbir sıkıntının kalmayacağını iddia edeceklerdir.
Olumsuzlukların mevcudiyetini ya da ciddiyetini kabul etmeyip -tıpkı anozognozi hastaları gibi-önünüze sayısız mazeret süreceklerdir.
Onlara göre yüz kişinin hiçbir iş yapmadan oturduğu bilgi işlem dairesine sadece beş nitelikli mühendis daha alınsa o hata verip duran otomasyon yazılımı kolayca düzeltilecektir.
Onlara göre zaten güzel yürüyen adalet sistemi, hâkim, savcı sayısı arttırılabilse ve birkaç tane yeni hapishane yapılabilse daha da iyi bir noktaya gelecektir. Zaten adalet altın çağını yaşamaktadır.
Onlara göre öğretmenlere azıcık daha yüksek maaş verilse eğitimin zaten hiç de fena olmayan kalitesi iyice artacaktır.
Bu yöneticilerin idaresindeki kurumların anozognozi hastalarından bir farkları yoktur.
Hastanın hastalığı inkârının en önemli neticesi, tedavinin mümkün olamamasıdır.
Eğer tedavi edilecek bir rahatsızlığınızın olduğunun farkında değilseniz yahut hastalığınız ortada olduğu halde gerçeği sürekli inkâr etme eğilimindeyseniz doktora başvurmazsınız.
Ufak tefek zannettiğiniz ölümcül problemlerinizi vitamin takviyesi ile aşabileceğiniz zannına kapılırsınız.
Hastalıktan kurtulmanın ilk ve en önemli adımı, hastanın hastalığını kabullenmesi ve bir çare aramaya koyulmasıdır.