Şeytan taşlamaktan tavafa fırsat bulamamak!

Geçen haftaki yazımızda “reaksiyoner” olmanın yanlışlığına dikkat çekmiş, hayatlarımızı kendi özgün “aksiyonlarımızla” yaşamak yerine başkalarının aksiyonlarına “reaksiyon” vererek tüketmenin ne kadar yanlış olduğunu anlatmaya çalışmıştık. 

Maalesef reaksiyonerlik toplumumuzu bir kara büyü gibi tesirine almış vaziyette. 

Ülkesinin mazideki parlak günlerine bakıp iç geçiren vatandaşlar olarak maalesef sağcısıyla solcusuyla varoluşumuzu bizi mağlup eden düşmana (batıya) tepki (reaksiyon) üzerinden kurgulamaktan yakamızı alamıyoruz. 

Necip Fazıl’ın meşhur şiirinde “Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın; Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın!” şeklinde -sanki matah bir şeymiş gibi- ifade ettiği “reaksiyonerlik” kendi kendimizi hapsettiğimiz kahrolası bir kafes! 

Özgüvenli toplumlar kendi kimliklerini muarızlarına göre tanımlamazlar. Varoluşlarını gerçek ya da muhayyel düşmanlarla mütemadiyen kavga etme, onlara tepki verme üzerine kurmazlar.  

İnsanın tüm hayatını sadece “başkalarından” gelecek hamleleri kollayarak ve tüm enerjisini o hamlelere karşı tepki vermek için harcayarak yaşaması marazi bir haldir, insanın kendisi olma, kendi hikayesini yazma imkânını ortadan kaldırır.  

Hz. Peygamberin karikatürlerinin gösterilmesine Müslümanların verdiği “tepkiler” bu marazi hali işaret eden bir örnek. 

Zihinsel olarak fazla gelişmemiş bir adam oturup çocukça bir karikatür çiziyor, bu çizdiğim sizin peygamberinizdir diyor ve bazı Müslümanlar kolayca galeyana geliveriyor!  

Ne yazık ki bazılarımızın verdiği bu tepki, ancak beyni henüz soyut ile somut arasındaki farkı anlayabilecek kadar gelişmemiş bir çocuğun vereceği türden bir tepki! Çünkü ne o provokatörün çizdiği karikatür gerçekten peygamberimizi temsil ediyor, ne sevgili peygamberimiz o çocukça çizgiler çizildi diye hakarete uğramış oluyor. Böyle bir “aksiyon”, olsa olsa failinin düşük zekâsına ve/veya kötü niyetine işaret eder ki bunu da ciddiye almak zaten akıl kârı değil. 

Özgüveni düşük Müslümanlar ne yazık ki kolayca bu tuzağa düşüyor. Çünkü çocukluklarından itibaren kendilerini “korkunç düşmanların” (İngilizlerin, Fransızların, Almanların, Amerikalıların, Yahudilerin, Ermenilerin, masonların, Siyonistlerin, haçlıların, tapınak şövalyelerinin vs.) her an onlara karşı bitmek tükenmek bilmez komplolar içinde olduğuna inandırmışlar. Bir sonraki düşman komplosuna reaksiyon göstermek için daima tetikte bekliyorlar! 

Sanki büyük kalabalıklar halinde sokaklara dökülmek, öfkeli sloganlar atmak, bayraklar, resimler yakmak, işe yaramaz boykot girişimlerinde bulunmak bugüne kadar en ufak bir işe yaramış gibi hep aynı reaksiyonları tekrarlıyorlar!..  

Bu satırları okuyan çok kişinin içinden, “Yani düşmanlarımız yok mu? Komploları yalan mı? Eli kolu bağlı oturuyorlar mı? Bu saldırılar hayal mahsulü mü? Kutsallarımıza yapılan saygısızlığı cevapsız mı bırakalım?” diye geçirdiğine eminim. 

Elbette bir şekilde “öteki” diye tavsif edilebilecek insanlar, insan toplulukları, ülkeler mevcut. Elbette bunlar hoşumuza gitmeyecek, bizi rahatsız edecek bir takım “aksiyonlar” içine girebilir, hatta komplolar kurup bize hücum da edebilirler. Fakat asıl mesele, bunların karşısında bizim alacağımız tutumda düğümleniyor. 

Hayat kısa. Kendi hikayemizi yazmak için bize verilmiş kısıtlı zamanı başkalarına tepki vererek harcamamalıyız.  

Biz kutsallarımızı koruyacağız diye ona buna had bildirmeye çalışırken kendi çocuklarımız, artık yaşadığımız hayatta somutlaştıramadığımız, karşılıklarını üretemediğimiz o kutsallardan hızla uzaklaşıyorlarsa oturup bir muhasebe yapmanın zamanı gelmiş demektir. 

“Münker” ile mücadele edelim tabi ama asıl yapmamız gerekenin, “marufu” üretmek için yeni ve özgün mekanizmalar geliştirmek olduğunu hatırlamalıyız.  

Mesela fikir karşısında fiziki şiddete dönüşen her türlü “tepkiyi” kategorik olarak reddetmekle ve hakaret karşısında alacağımız medeni tutumu formüle etmekle işe başlayabiliriz. 

Unutmayalım: Ne yaptığımız (aksiyon), kime karşı ne tepki (reaksiyon) verdiğimizden çok ama çok daha önemlidir. 

 

YORUMLAR (16)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
16 Yorum