Engizisyon korkusu
Zor zamanda yaşamış Descartes” diyordum en son. 1596’da doğmuş, 1650’de ölmüş.
Luthercilerle ve Katolikler arasında bir mezhep savaşı olarak başlayan ama arkasında Habsburglarla Fransızlar arasında bir hakimiyet hakimiyet mücadelesi de olan 30 Yıl Savaşları onun yaşadığı dönemde vakidir.
Büyük düşünür Giordano Bruno 17 Şubat 1600’de, Evren ve Tanrı hakkındaki fikirleri yüzünden diri diri kazığa oturtulmuş, bir rivayete göre dili çivilenmiş ve yakılarak öldürülmüştü.
Görüşleri vahdet-i vücud felsefesini andırıyor. Onun için mi Hallac’ı Mansur’un idam edilmesine benzer bir şekilde infaz edildi?
Bruno neden büyük düşünür?
Birçok sebebi var.
Ama o çağda kurduğu şu cümle bile onu büyük bir düşünür yapabilir:
"Tanrı, iradesini hâkim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hâkim kılmak için Tanrı'yı kullanırlar."
Descartes’in gençlik yıllarında, 1619’da Hristiyanlıkla bağdaşmayan düşünceleri sebebiyle önce dili kesildi, sonra boğularak öldürüldü ve kazığa bağlanarak yakıldı.
Galile’nin, dünya dönüyor dediği için yargılanması da (1633) Descartes’in çok iyi bildiği bir hadisedir.
Engizisyonun, Galile’ye kestiği ceza nispeten hafif. Müebbet ev hapsi.
Gerekçesi?
“Galile’nin ciddi kafirlik şüphesi altında olması ve güneşin hareketsiz olarak evrenin merkezinde durması ve dünyanın hareket etmesi fikrine, İncil'e aykırı bulunmasından sonra bile inanması.”
Engizisyonun kılıcının kestiği böyle bir çağda, düşünmeden önce iyice düşünmen gerekir.
Descartes de öyle yapmış.
Ömrü boyunca Kilise’nin gazabından kendisini korumak için büyük çaba sarf etmiş.
Descartes’ın biyografisini okurken (Desmond M. Clarke, İş Bankası Yayınları) kitabın neredeyse tamamına hâkim olan tema bu sakınma haliydi.
O dönemde kilise ile okullar iç içe. Matematiği bile kilisenin gözetiminde öğreniyordunuz.
Kilise, Aristo’yu genellikle beğeniyor. Ama İbn-i Rüşd ile arası iyi değil.
“Felsefe öğretmenlerinin İbn-i Rüşd’ü öğretmeleri yasaktı. Onun felsefesinde belirtilmeye değir herhangi bir şey bulurlarsa gerçeği gizlemeye ve bunu başka yerlerde bulmuş ibi davranmaya teşvik ediliyorlardı.”
Şöyle diyordu kilise:
“İbn-i Rüşd’ün konu dışı sözlerini… ayrı bir tez olarak ele almayacaktır, eğer ondan eye ber alıntı yapacaksa bunu herhangi bir övgüde bulunmadan yapsın ve mümkünse bunu başka bir kaynaktan aldığını belirtsin.”
Descartes’in okuduğu Cizvit okulunun günlük programı şöyleymiş:
5:00/5:30 yataktan kalkma, dua ve derslerin disiplin sorumlusuna tekrar edilmesi. 7:30/8:00 Dersler.
10:00 Rabb’in sofrasına katılma. 10:45 yemekhanede öğle yemeği. 11:00 teneffüs. 12:00 Tek başına çalışma, ders sorumlusuyla derslerin tekrar edilmesi. 14:00/17:00 dersler. 18:00 akşam yemeği, 19 ya da 19:15’e kadar teneffüs. 19:00 derslerin genel tekrarı. 21:00 Kiliseye gitme ve yatmadan önce dua etme.
Oldukça yoğun bir yatılı okul programı. Bugün de birçok yerde devam ediyor.
“Düşünüyorum, öyleyse varım.”
Descartes’tan bugüne ulaşan en yaygın önerme budur her halde.
Ne düşünüyordu acaba?
Çok şey.
Matematik. Müzik. Fizik. Din. Kâinat. Yaratılış. Ruh. Beden. Anatomi. Optik. Mekanik…
Dünyanın, itikat gereği sabit olduğuna inanmanın ‘farz’ olduğu bir iklimde, engizisyonun korkunç baskısı sebebiyle bazen düşünürken bile bir oto sansür uyguladığı düşünülebilir.
Kitap yayımlarken de çok dikkatliydi. Birçok eserini yayımlanmadan önce içinde itikada mugayir bir fikir olup olmadığını kontrol etmeleri için kilise mensubu ya da kiliseye yakın dostlarına gönderiyordu.
“Bu dönem, üniversitelerde neredeyse evrensel bir biçimde öğretilen geleneksel dünya tasarımına esaslı bir biçimde meyden okuyacak genel bir evren teorisi kurmak konusunda ilk kez net bir fikir edindiği dönemdi. Dört yıl boyunca aşağı yukarı sadece Dünya kitabının taslakları üzerinde çalıştı. (..) Kitap Mersenne’e gösterilmeye hazır olduğunda Descartes Galileo’nun Roma engizisyonu tarafından yargılandığı haberini aldı ve Dünya’yı yayımlamayı belirsiz bir tarihe kadar erteledi. Ne yazık ki Dünya yazarın ölümünden sonraya kadar yayımlanmadan kaldı. Descartes’ın yenik düştüğü oto sansüre rağmen bu taslak onun bütün felsefesinin özünü ve bilimsel devrime en önemli katkısını içeriyordu.”
Descartes’ın hayatında engizisyon korkusuna ve otosansürüne dair çok örnek var. Hem bu örneklere hem de mucidi olduğu ‘Kartezyen’ düşünceye biraz daha bakalım.