Robot memur mu, inisiyatif sahibi profesyonel mi?
Bu polis memuru, trafik kurallarını ihlal ederek yayaların yolunu kesecek şekilde kaldırma bırakılmış bir araba görse ama hiç oralı olmayıp yoluna devam etse…
Yahut devlet hastanesinde görev yapan bir kalp damar mütehassısı, sokakta zavallı bir ihtiyarın göğsünü tutarak yere yığıldığını gördüğü halde arkasını dönüp umursamazca uzaklaşsa…
Belediye otobüsünde bir öğretmen, kendisini hiçe sayarak yanında küfürleşen, kaba saba şakaları ve itişmeleriyle otobüsteki yolcuları rahatsız eden öğrencilerine hiçbir şekilde müdahale etmese…
Mesaisi dışında bir yangına denk gelen itfaiye görevlisi gözünün önündeki acil durumu, telefonla merkeze bildirme zahmetine bile girmese…
Huduttan izinsiz, kontrolsüz geçişler olmasın diye attığı devriye görevinden dönen komutan, akşam evinin penceresinden baktığında sınırdan akın akın geçen düzensiz göçmenleri görüp hiçbir şey yapmadan seyretse…
Ne hissedersiniz? Nasıl düşünürsünüz?
Devlet memurları sadece mesaileri sırasında aktifleşen ve sadece kendilerine amirleri tarafından verilen emirleri uygulayan robotlar gibi mi hareket etmelidirler?
Yoksa polisler, doktorlar, askerler, öğretmenler, savcılar, hakimler mesai saatlerinden ve kendilerine verilecek talimatlardan bağımsız olarak her zaman mesleklerinin gereklerini icra eden, bunun için -tabi ki kanunlar çerçevesinde- inisiyatif alan profesyonel meslek sahipleri gibi mi hareket etmelidir?
Sıradan vatandaş, meslek sahiplerinin kendi mesuliyet alanları içinde mutlaka inisiyatif almalarını bekler.
Ancak “devleti yönetenler”, genel olarak memurlarının inisiyatif almalarını, “kafasına göre iş yapmak” olarak görür ve istemezler.
Bırakın mesai dışını, mesai esnasında bile!..
Memurların, mesleklerinden ya da uzmanlıklarından gelen salahiyetle inisiyatif alabilen bireylerden ziyade, sadece talimatını aldığı işleri yerine getiren ve gerisine asla karışmayan “hissiz makineler” gibi davranmalarını beklerler.
Özellikle coğrafyamızda devlet yöneticileri, vazifesi ve meslek etiğinin gerektirdiği istikamette, hür iradesiyle inisiyatif alan herkesten aşırı derecede rahatsız olurlar.
“Salla başı al maaşı” sözü bunun için üretilmiştir sanki.
Kendisine verilen tüm talimatları sorgulamadan kabul edip hiçbir şekilde kanuni, etik, mesleki ya da vicdani itirazlar üretmeyen memur, devlet için makbul memurdur.
Günümüzde, memurun görevini usulüne uygun yapması dahi bir tür inisiyatif alma olarak görülür hale gelmiştir.
Siyasetçiler, ayaklarına bağ olduğunu düşündükleri “yokuşçu” bürokratlardan her daim müştekidirler. Hantallık, yavaşlık, tembellik ithamlarıyla ilzam ettikleri bürokratlara karşı sergiledikleri nefretin asıl adresi, biraz da bürokrasinin işini doğru yapmak için inisiyatif alma gayretidir.
Mesela bazı belediye başkanları, çeşitli siyasi gerekçelerle bir takım ihlallere göz yummak istediklerinde, görevini yapmakta ısrar eden zabıta memurlarından hiç hazzetmezler.
Mesela bazı üst düzey bürokratlar, bir takım şaibeli ihaleler yapmaya giriştiklerinde, usulüne uygun olmayan işlemlerin altına imza atmaktan imtina eden memurlardan nefret ederler.
İhale kabul komisyonlarında görev alan memurların, kamu malının çarçur edilmesinin, devlet eliyle birilerine peşkeş çekilmesinin önüne geçebilmek için direnç gösterme çabaları, çoğu kez sürülmeleri, pasifize edilmeleri ya da mobbinge uğramaları ile sonuçlanır.
Özellikle akademisyenler, savcılar, imamlar gibi, icra ettiği vazife gereği inisiyatif alması, mesleğinin, bilgilerinin ve kanunların kendisine tanıdığı salahiyet ile hareket etmesi gerekenler var.
Onların hareket alanının daraltılması, onların da diğer memurlar gibi sadece talimatları yerine getiren robotlar olmaya zorlanması toplumun boğazını sıkmak, toplumu soluksuz bırakmak demektir.
Devlet memurlarının ve profesyonellerin, hukuk ve etik sınırları içinde kalmak şartıyla, inisiyatif alma özgürlüğüne sahip olmaları, devletin işleyişi ve toplumsal gelişim için çok önemli.
“Yapısal reformlara” belki de buradan başlamak lazım.