Pink Floyd’un dediği başka
Geçen haftaki “Duvardaki herhangi bir tuğla” başlıklı yazıma çeşitli eleştiriler geldi. Hepsini memnuniyetle karşıladım. Yorumculara teşekkür ediyorum.
Eleştirilerden birisi Pink floyd’un “another brick in the wall” parçasının aslında yirminci asrın organik toplum yapısını eleştirdiği, bunun benim yazıda ileri sürdüğüm argümanlara ters olduğu idi.
Yazıda kullandığım “duvardaki herhangi bir tuğla” tabiri elbette ki işaret edilen şarkıdan mülhemdi. Ama bu tabiri tamamen başka bir bağlamda kullandığım için yazının hiçbir yerinde “Pink Floyd’un söylediği gibi” dememiş, bu “ödünç” ifadeyle başka bir şeye, taşra hayatının toplum karşısında bireyi değersizleştirmesine dikkat çekmek istemiştim.
Dünyanın bugün önde gelen ülkelerinin ziraat toplumundan sanayi toplumuna geçerken şehirlileştiklerine ve birlikte iş yapma usullerini değiştirdiklerine, bu dönüşümü henüz yaşamamış ülkelere nazaran çok daha hızlı gelişip güçlendiklerine dikkat çekmiştim.
Peki yaşadıkları dönüşüm, onlara kusursuz bir düzen mi bahşetti? Hayır!
Çocuk işçiliğinden, emek sömürüsüne, çevrenin kirletilmesinden -Weber’in tabiriyle- insanların rasyonalitenin demir kafeslerine hapsedilmesine kadar bir sürü olumsuzluğa yol açtı.
Sürekli daha fazla, daha hızlı ve daha ucuz üretim peşinde koşan sanayileşmiş devletler, eğitim sistemlerini de kendilerine verimli işçiler yetiştirecek şekilde yapılandırdılar.
Okulları bir tür torna tezgahına dönüştürerek, mezun olan herkesin “aynı tornadan çıkmış” gibi belli niteliklere sahip olmasını garantilemek istediler.
Zihinleri çok sıkı disiplin altında şekillendirilmiş öğrenciler, tamamen rasyonel olarak tasarlanmış dev bir makinenin tıkır tıkır işleyen çarkları olacaklardı.
İşte İngiliz Pink Floyd grubunun bas gitaristi Roger Waters’ın bestelediği, 1979’da yayımlanan “Another Brick in the Wall” parçası böylesi bir düzenin devamlılığını sağlamak üzere yapılandırılmış eğitim sistemine itirazı dinlendiriyordu:
Eğitime ihtiyacımız yok,
Düşünce kontrolüne ihtiyacımız yok
Sınıflarda karanlık iğnelemelere, istihzalara da..
Ey öğretmen çocukları rahat bırak
Neticede o, duvardaki diğer bir tuğla…
Neticede sen de duvardaki diğer bir tuğlasın…
Parçanın videosunda okul bir fabrikaya, öğrenciler üretim bantları üzerinde ilerleyen ham malzemelere dönüşüyor, yüzlerine takılan domuz maskeleriyle standardize edilirken kimliksizleştiriliyor, nihayet bir kıyma makinesinden geçirilerek -mecazen- öldürülüyorlardı.
Yazıma gelen diğer bir eleştiri de “işte o, biz de yürümeden batı ile rekabet edebilecek noktaya gelemeyiz dediğin yolun batılıları getirdiği nokta: Ruhlarını yitirmiş, adeta robotlaşmış nesiller, çıkar eksenli, duygusuz, soğuk ilişkiler ve buna isyan eden gençler. Bunun beğenilecek tarafı nedir?” şeklindeydi.
Bu eleştiri bir kıyas-ı batıl üzerine oturuyor.
Serbest (informal) safsatalardan bütünleme safsatasının (fallacy of composition) bir örneği.
Bir bütünün, kendisini oluşturan parçaların toplamından başka bir şey olmadığını varsaymaktan oluşan hatalara “Kategori Hataları” deniyor.
Bir bütünün her parçası ya da bazı parçaları için geçerli olanın, bütünün kendisi için de zorunlu olarak geçerli olacağını varsaymaktan oluşan hatalara da bütünleme safsataları deniyor.
Gelişen memleketler, ziraat toplumundan sanayi toplumuna, oradan bilgi toplumuna ve nihayet ağ toplumuna geçerken elbette sıkıntılar ve yol kazaları yaşadılar ve yaşamaya devam ediyorlar.
Bu yol kazalarına bakarak yolculuğun gereksiz olduğu veya tutulan yolun yanlış yere götürdüğü neticelerine varılamaz.
Nasıl 1970 model bir otomobile bakıp, “fazla hız yapmıyor, çok benzin tüketiyor, ikide bir bakım masrafı çıkartıyor, ne gerek var otomobile, bizim at arabalarımızdan şaşmamamız lazım” demiyorsak dünyanın gelişmiş ülkelerinin aldıkları mesafeyi de yok sayamayız.
Artık şehirlerde “yabancılarla” bir arada yaşamaya mecburuz. İstesek de istemesek de beraber iş yapma konusundaki taşra hayatına mahsus usullerimiz değişecek.
Yapabileceğimiz en iyi şey, bu yoldan daha önce gidenlerin tecrübelerini iyi analiz ederek düştükleri çukurlardan sakınmaya çalışmak.