Oyun Teorisi: Matematik ve sosyolojinin buluşma noktası
John Bordley Rawls (1921-2002), ahlak, hukuk, siyaset bilimi ve felsefe sahalarında eserler vermiş, dikkat çekici bir Amerikalı düşünür.
Rawls’ın 1971 yılından yayımladığı “A Theory of Justice” (Bir Adalet Teorisi) isimli eseri, geçtiğimiz asırda siyaset felsefesi üzerine yazılmış en önemli kitap olarak görülüyor.
Rawls, Locke, Rousseau ve Kant gibi sosyal sözleşmeci düşünürlerin izinden giderek ortaya koyduğu "hakkaniyet temelli adalet" (justice as fairness) teorisi ile, temel özgürlüklerde eşitliği, fırsat eşitliğini ve toplumun en dezavantajlı, en gadre uğramış üyelerine avantajlar sunarak denge sağlamayı, yani “her şeyi hakkaniyete göre tanzim etmeyi” toplum ve adalet anlayışımızın temeline yerleştirmeyi öneriyor.
Her ne kadar kitabında açık bir gönderme yapmış olmasa da Rawls’ın âdil bir toplumsal düzen kurmak için önerdiği çözüm, matematikteki “oyun teorisi” üzerine kurulu.
Oyun teorisi, rekabet, belirsizlik ve bilgi eksikliği söz konusuyken başarıya ulaşmak adına ideal stratejinin ne olması gerektiğini araştıran bir uygulamalı matematik dalı. John von Neumann ve sinemaseverlerin “Akıl Oyunları” filminden hatırlayacağı John Nash bu sahanın en önde gelen isimleri kabul ediliyorlar.
Oyun teorisi, sosyal hayatın her tarafında görülen rekabet ve çatışma hâllerinde en doğru kararların nasıl alınacağını matematiksel olarak modelleme çabasının mahsulü.
Sosyoloji, siyaset, hukuk ve ekonomiyi matematikle buluşturan bir disiplin.
Oyun teorisinin uğraştığı problemlere çok basit bir örnek olarak, bir pastanın iki kişi arasında nasıl âdil paylaşılacağı problemini verebiliriz:
Paylaşımda adaleti garanti etmek için iki kişiden ilki pastayı keser, ikincisi dilimlerden istediğini seçer. Kesmeyi de seçmeyi de yapan aynı kişi olmadığı müddetçe pastayı kimin kestiği, seçimi kimin yaptığı önemli değildir. Pastayı kesen kişi, neticede seçimi karşı taraf yapacağı için dilimleri eşit kesmek zorundadır. Eğer dilimlerden biri diğerinden büyük olursa “seçici” büyük olanı seçer, “kesicinin” payı azalmış olur. Ama büyüklükleri tamamen kendi belirleyen “kesici” haksızlığa uğradığını ileri süremez.
John Bordley Rawl
Tabi ki içinde yaşadığımız toplumda karşılaştığımız ciddi adaletsizlikler ve eşitsizlikler bu basit problemdekinden çok daha karmaşık, çok daha katmanlı, çok daha dallı budaklı.
Rawls, “orijinal eşitlik konumu” ve “cehalet örtüsü” diye adlandırdığı kavramlarla kurguladığı, diğer meşhur sosyal sözleşmecilerin “doğa hali” dedikleri hale karşılık gelen teorik bir başlangıç noktasından yola çıkıyor.
Bu ilginç bir düşünce deneyi. Bir fantezi. Biraz bize uyarlayarak anlatayım.
İçinde yaşayacağınız toplumsal düzeni tamamen kendi kafanıza göre tasarlayabileceğinizi düşünün.
Fakat toplumdaki yerinizin, sınıfsal konumunuzun veya sosyal statünüzün, servetinizin, zekanızın, gücünüzün, hatta “iyi” anlayışınızın, psikolojik ya da cinsel eğilimlerinizin neler olacağını baştan bilmeyeceksiniz.
Sünnilerin, Şiilerin, Alevilerin, Hıristiyanların, Yahudilerin, ateistlerin, agnostiklerin, deistlerin, Türklerin, Kürtlerin, Arapların, Çerkezlerin, Romanların birbirleri karşısındaki toplumsal konumlarını, hak ve özgürlüklerinin neler olacağını tamamen siz belirleyeceksiniz ama bu gruplardan hangisi içinde olacağınız siz kuralları koyduktan sonra belli olacak!
Kurguladığınız toplumda “cis” bir kadın veya erkek olarak mı yoksa bir eşcinsel olarak mı yaşayacağınız belli olmadan, cinsiyet rollerinin neler olacağına, kadın ve erkeklerin toplumda hangi görevleri üstleneceğine, eşcinsellerin nasıl muamele göreceklerine karar vereceksiniz!
Azınlıklar arasında olup olmayacağınızı, olursanız hangi azınlıktan olacağınızı bilmeden, içinde yaşayacağınız toplumda azınlık mensuplarının hangi avantaj ve dezavantajları olacağına karar vereceksiniz!
Herhalde böyle şartlarda, kötü yahut haksız muameleye maruz kalmamak için, halihazırda benimseyip savunduğunuz düzenden çok farklı bir toplumsal düzen kurardınız.
Bu aralar ülkemizde böyle düşünce deneyleri yapmaya gerçekten çok ihtiyacımız varmış gibi geliyor.