Mesih sendromlu ahir zaman radikalleri
Postmodern nihilizm ve görecelilik kasırgasında kendilerini kaybolmuş hisseden, daha önceleri yaslandıkları her şeyin adeta sıvılaştığı bir vasatta kendilerine tutunacak bir dal arayan kimselerin, ilk başlarda pek iltifat etmedikleri “radikal çözüm” önerilerine giderek daha çok ilgi gösterir hale geldiklerini bundan önceki yazımda anlatmıştım.
Fakat bu radikal önerilerin, vaat ettikleri mutlak çözümleri gerçekleştirmek şöyle dursun, toplumu şiddet, acı ve fakirlik bataklığına sürükleme potansiyeli taşıdıklarını da söylemiştim.
Peki bu neden böyle?
Tarih boyunca, acıların, sıkıntıların, zulümlerin, belirsizliklerin arttığı, tahammül edilemez hale geldiği zaman ve coğrafyalarda insanların bir ahir zaman psikolojisine girdiklerini görüyoruz.
İnsanoğlu, hayatındaki her şeyi yerinden eden kuvvetli zelzelelerle karşılaştığında, hemen bunların kıyametin öncü sarsıntıları olduğunu düşünmeye başlıyor.
Bir çok kültürde, kıyametin kopmasından hemen önce ortaya çıkıp nihai bir savaşla (armageddon – melhame-i kübra) tüm problemleri kesin olarak çözecek, radikal (köktenci) bir çözümle her şeyi olması gerektiği hale döndürecek bir kurtarıcı figürü (Mehdi ya da Mesih) var.
İşte çaresiz kitlelerin kabul etmeye meyyal oldukları sert ve riskli önerilerle zuhur eden radikal liderler de aslında, toplumsal bilinç altındaki bu kurtarıcı rolünü oynamaya soyunuyorlar.
Fakat azıcık yakından bakıldığında, “parlak” sanılan çözümlerinin aslında işe yaramaz olduğu görülüyor.
En büyük problem, postmodern Mesih özentilerinin, karmaşık toplumsal sorunları ve çözümleri aşırı basite indirgeyip, çok boyutlu ve birbiriyle iç içe geçmiş faktörlerden kaynaklanan sosyal meseleleri, kaba ve yıkıcı yöntemlerle hızlıca çözüvereceklerini ileri sürmeleri.
Mesela ekonomik eşitsizlik, açlık, eğitimsizlik, kültürel çatışmalar, şiddet gibi birçok farklı etkenin tetiklediği düzensiz göç sorununu, sadece sınır güvenliği gibi belirli bir boyuta odaklanarak çözebileceklerini söylüyorlar: Tüm sınıra çok yüksek bir duvar yapıp kuş uçurmazsın olur biter!
Sorunun kökenlerini göz ardı eden bu tür “pratik” yaklaşımlar sıkıntıları çözmek yerine daha da derinleştirme potansiyeli taşıyor.
Diğer bir problem, Mesih sendromuna yakalanan radikal liderlerin çoğunlukla demokratik süreçleri ve insan haklarını ihlal eden çözümler teklif etmeleri.
Çeşitli kişi ve grupların yönetim süreçlerine etki edebildiği, farklı fikirlerin korkusuzca rekabet edebildiği ortamlar, radikal çözüm arayışındaki insanlara bir sorun gibi geliyor.
Onlar için bu “her kafadan bir sesin çıktığı kakofoniden” kurtulmanın yolu, çoğunluğun haklarını göz ardı ederek kendi ideolojilerini topluma dayatmaktan geçiyor. Bu da ancak toplumsal kutuplaşmayla ve baskıcı politikalarla mümkün.
Bu kafa, farklı görüşlere tahammülsüzlüğü, muhalif seslerin bastırılmasını, ifade özgürlüğünün kısıtlanmasını normal, hatta şart sayıyor.
Başka bir sıkıntı, radikal çözümlerin genellikle kısa vadeli çözümler sunmaları ve uzun vadeli sonuçları hesaba katmamaları.
Mesela ekonomik sorunlara karşı uygulanan popülist politikalar kısa vadede olumlu sonuçlar verse de uzun vadede sürdürülebilir değil ve daha büyük ekonomik krizlere yol açıyor.
Ya da mesela, göçmenlerin ülkeye girişlerine karşı alınan sert önlemler ve daha önce gelmiş olanların zorla sınır dışı edilmeleri, kısa vadede göçü ve göçmen sayısını azaltsa da uzun vadede demografik sorunlara, büyük insani trajedilere, çeşitli sahalarda işgücü eksikliğine ve ekonomik problemlere sebep oluyor.
Hulasa, Mehdi/Mesih kompleksli karizmatik liderlerin “apokaliptik” çözüm önerilerinin cazibesine kapılmak yerine, eleştirel düşünce, diyalog ve uzlaşma yoluyla demokratik süreçlere ve insan haklarına odaklanarak sorunlara daha kapsamlı, sağlıklı ve sürdürülebilir çözümler aramamız gerekiyor.
Karmaşık toplumsal sorunlarımızın çözümü, sözüm ona “kötülüğü” yeryüzünden temizlemek iddiasıyla milyonlarca insanı öldürecek, yerinden edecek, ezecek, milyarlarcasının hayatlarını mahvedecek bir armageddon savaşında değil.
Emin olun değil…