Kitleler düşünmez, hisleriyle hareket eder

Düşünüp anlama becerisiyle donatılmış varlıklarız.

Bu becerimiz bizi, yaşadığımız hemen her şeyde bir mana bulmaya sevk ediyor.

Çünkü yapıp ettiklerimize, başımıza gelenlere herhangi bir anlam yükleyememek bizi rahatsız ediyor.

Yanlış da olsa, şüpheli de olsa, zayıf da olsa her yaşanmışlıkla ilgili bir açıklamamız olsun istiyoruz.

Yine aynı becerimiz, her ciddi kararımızı rasyonel bir analizin neticesinde aldığımız illüzyonuna kapılmamıza sebep oluyor.

Yol ayrımlarına geldiğimizde hangi taraftan gideceğimizi belirlemek için elimizdeki tüm bilgileri sıkı analizlere tabi tutarak en mantıklı kararı verdiğimize inanmak istiyoruz.

Halbuki hiç de öyle olmuyor.

Çünkü o analiz ve karar verme süreci -sanılanın aksine- hem meşakkatli hem ağır maliyetleri olan bir süreç.

Zihinsel kapasitenin ötesinde çokça sabır, yüksek enerji, sağlam özgüven ve büyük cesaret istiyor.

Çoğu zaman bu büyük zahmete girmek yerine, kendimizi ait hissettiğimiz yakın çevremize uyuyor, sevip saydıklarımız ne tarafa gidiyorsa, düşünmeden biz de o tarafa gidiyoruz.

Yahut gemimizin dümenini, aklımızdan çok daha kolay ve hızlı neticeler üreten “hislerimize” bırakıyoruz.

Yaslandığımız en temel hisler korku ve ümit oluyor.

Yani enine boyuna düşünüp makul, mantıklı bir karar vermek yerine, basitçe korktuğumuz şeylerden/kimselerden kaçıyor, bir şeyler beklediğimiz kimselere yöneliyoruz.

Çünkü ne kadar derin analizler yaparsak yapalım, vereceğimiz kararın doğruluğundan emin olamayacağımızı biliyoruz.

Kararımızdan emin olsak bile, aklımızla seçtiğimiz yol çevremizdekilerin tercih ettiğinden farklıysa, herkes Mersin’e giderken tersine gitmenin önümüze koyacağı faturayı öngörebiliyoruz.

Bu şartlar altında pek az insan gerçekten düşünüp aklıyla karar vermeye cesaret edebiliyor.

Bu girizgahı yapmamın sebebi, özellikle seçimlerden sonra ortaya çıkan tabloları “anlamlandırma”, analiz etme gayreti gösterirken düştüğümüz hatalara dikkat çekmek.

Seçmen şöyle dedi, seçmen böyle takdir etti, seçmen falanca partilere iktidar, filanca partilere muhalefet görevini verdi türünden değerlendirmelerin bir geçerliliği yok.

Çünkü bu analizler tüm seçmenlerin, partilerin vaatlerini, ideolojik önermelerini, programlarını okuyup hazmettikten sonra düşünüp taşınıp rasyonel bir karar verdiği varsayımına istinaden yapılıyor.

Ama bu yukarıda özetlemeye çalıştığım üzere vaziyet hiç böyle değil.

Bir şey yaşadığımızda “neden böyle oldu” sorusuna cevap arıyoruz.

Ortaya çıkan sonuçlara bakarak rasyonel sebepler, gerekçeler arayıp buluyor, yoksa oluşturuyoruz.

Ormanda gezinen bir ceylan sürüsü, avlanmaya çıkmış bir aslanın kükremesini işittiği, hatta kokusunu aldığı anda korkup kaçar. Kimse de “ceylanlar karşılaştıkları tehdidin boyutlarını inceleyip en doğru tepkinin ne olacağına karar verdiler ve kaçış rotalarını analiz edip en verimli rotaları seçtiler” demez!

Her ne kadar tersine inanmak istesek de insan kitlelerinin tepkileri de aslında bundan çok farklı değil.

Çeşitli sebeplerle korkan yahut korkutulan insanlar çareyi, kendilerini en yakın hissettikleri, kendilerine en iyi korumayı sağlayacağına inandıkları en güçlü otorite figürünün eteklerine sığınmakta buluyorlar.

Hak edilmemiş devlet memuriyetleri, fahiş kârlı devlet ihaleleri, memuriyette çok hızlı yükselişler, okulda, hastanede, devlet dairelerinde ayrıcalıklı muamele görme gibi türlü çeşitli kişisel beklentilerini karşılayabileceği “hissini” onlara en kuvvetli şekilde veren kimse, ona yöneliyorlar.

Analistler de, seçmenlerin bu son derece içgüdüsel davranışlarına dini, milli, ekonomik, ideolojikgerekçeler” uyduruyorlar!

Sonra seçmenler olarak biz de bu gerekçelere inandırıyoruz kendimizi.

Elimizdeki verilere bakıp karar vermiyoruz, kararımızı verdikten sonra verdiğimiz kararı pekiştirecek, haklı, makul ve mantıklı gösterecek veriler buluyoruz.

Bu bize mahsus bir durum değil. Bütün dünyada kitleler böyle davranıyor.

Ama güçlü demokrasiler bu maluliyetin yol açtığı savruluşlardan, sağlam, oturmuş, güçlü kurumları sayesinde korunuyorlar.

Ne diyelim… Darısı bizim başımıza…

YORUMLAR (25)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
25 Yorum