Elde çekiçten başka alet yoksa
Çeşitli konularda fikir beyan eden, çözümler üreten, akıl veren, fikir kavgası sürdürenleri gözlemlediğimizde fark ederiz ki insanların ortak problemlere sureti haktan görünerek önerdiği çözümler genelde doğrudan kendi çıkarlarını öne çıkartacak şeylerdir.
Mesela “eğitim kalitemizi nasıl arttırabiliriz” sorusuna öğretmenlerin cevabı genellikle “öğretmenler daha yüksek maaşlarla desteklenmeli” olur. Eğitim fakültelerindeki akademisyenler, cevabın daha geniş araştırma bütçelerinin tahsisinde aranması gerektiğini düşünürler. Siyasetçiler ise görünürlüğü yüksek, kısa sürelerde hayata geçirilmesi mümkün, dolayısıyla oya tahvil etmesi en kolay olanı seçip, yeni okul inşaatları sayesinde sınıflardaki öğrenci sayısının düşürülmesinin, öğrencilere ders kitaplarının bedava dağıtılmasının kaliteyi arttırmanın öncelikli yolu olduğunda ısrar edebilirler.
Mesela üniversite sınavında yüzde birlik dilime girmiş kimselerle, yüzde ellilik dilime girmiş kimselerin “devletin istihdam politikaları nasıl olmalı” sorusuna verecekleri cevaplar taban tabana zıt olabilir. İlk gruptakiler kamunun sırtındaki gereksiz kamburun azaltılması için yeni istihdamların olabildiğince azaltılmasından, alınacak az sayıda yeni uzmanın da iyi eğitim almış, dünyayı tanıyan, en az bir dili çok iyi bilen, liyakat sahibi kişiler arasında seçilmesinden yana olacaktır. İkinci gruptakiler ise “devleti ele geçirmiş”, kendi kültürüne yabancılaşmış “monşer” kafasının ürettiği tehditlerden dem vurarak “devlete sadakati” ile öne çıkan “vatanın has evlatlarının” devlet kademelerini doldurması gerektiğini söyleyeceklerdir.
Ancak, zihinsel ve duygusal gelişim seviyeleri, hak, adalet, ahlak, tutarlılık, diğerkâmlık, fedakârlık gibi mücerret fikirleri anlamaya ve benimsemeye müsaade eden çok az sayıda insan, kendi başlarına gelebilecek somut zararlara katlanmayı göze alıp kendi aleyhlerine de olsa çoğunluğun hakkını gözeten çözümler üretebilir.
Bu kavramları sadece somut kazanımları elde etmek için kullanılacak kullanışlı -ama geçici- araçlar olarak gören kimseler kendi çıkarları ile uyuşmayacak çözümleri asla kabul etmeyeceklerdir.
İnsanların meselelere tek boyutlu ve çıkar odaklı bakmaları, başkalarına empati yapamamaları anlaşılabilir. Bu işin bir boyutu.
İşin diğer bir boyutu, şuurlu ya da ihtiyari bir karar neticesi olmadan, tamamen kişisel yetersizlikler, eksiklikler yüzünden alınan tutumlar.
Elinde çekiçten başka alet olmayan adama bütün meseleler çivi gibi görünür derler.
Ne tür proje olursa olsun, kod geliştirmeyi bildiği tek bilgisayar dilinde yapmaya çalışan yazılımcılar, sağlıktan adalete, eğitimden teknolojiye kadar farklı alanlarda ihtiyaç ne olursa olsun yeni inşaat projeleri ile çözüm arayan siyasetçiler, bütün problemlerin kökeninde insanların inançlarının zayıflamasını ve günah işlemelerini bulan, yegâne çarenin ibadet edenlerin sayısının ve ibadet yoğunluğunun arttırılmasında olduğuna inanan din adamları buna örnek verilebilir.
Bu insanlar, çıkarları öyle emrettiği için değil başka türlü davranmalarına imkân tanıyacak melekelerden, bilgilerden mahrum oldukları için böyle kararlar verirler.
İlk durumun çaresi bellidir: Herkes elbette kendi çıkarı doğrultusunda mücadele verecektir ama “geminin” nihai istikameti bu mücadelelerin neticesinde ortaya çıkan bileşke kuvvet tarafından belirlenecektir.
Mesele, tek bir çıkar odağının, diğerlerinin tesirini tamamen ortadan kaldıracak derecede belirleyici olmamasını temin edebilmektir.
İkinci duruma gelince…
Hakikatle yüzleşmemiz şarttır: İnsanlar hak ve hürriyetleri açısından eşit olsalar da kapasite ve kabiliyetleri açısından eşit değillerdir.
Bazı insanlar diğerlerinden daha zeki, becerikli, hızlı ya da kuvvetlidir.
Bunu inkâr etmenin, kafamızı kuma gömmenin bir anlamı yoktur.
Allah’ın önemli ayrıcalıklar bahşettiği insanların, -bir de empati, hak ve adalet hassasiyetleri varsa- becerilerine göre karar alma ve iş yapma noktasında daha etkin pozisyonlara gelmeleri toplumun tüm kesimleri için faydalıdır.
Çünkü onlar sadece çekiçten değil diğer araçlardan haberdardırlar.