Dijital vesayet
2021 başında Twitter, seçimleri kaybetmeyi hazmedemeyerek sürekli asılsız hile iddialarında bulunan Amerika başkanı Trump’ın hesabını, taraftarlarını yanıltarak şiddete kışkırttığı gerekçesiyle kapattı.
Hemen hemen aynı günlerde Facebook, Uganda’da hemen seçimlerin öncesinde 35 yıldır iktidarı elinde tutan Devlet Başkanı Yoveri Museveni’nin açtırdığı, şiddeti teşvik eden sayfaları ve sahte hesapları kapattı. Museveni’nin muhalefete ait yirmiye yakın Youtube kanalının kapatılması talebi de reddedilince, Uganda’da tüm sosyal medya sitelerine erişim yasağı getirildi.
Yasaklananlar da yasaklayanlar da birbirlerini karşılıklı olarak zorbalık ve hukuksuzlukla itham ediyorlar.
Demokrasinin sosyal medya şirketlerinin müdahaleleriyle büyük bir darbe aldığını ileri sürenlerin argümanları şunlar:
1-Sosyal medya, teknolojik gelişmelerle dijital platformlara taşınan demokrasinin en önemli unsuru haline geldi. Bundan böyle sosyal medyanın etkili olmadığı bir demokratik seçim süreci düşünülemez. Bu yüzden siyasetçilerin sosyal medyaya erişimlerinin kısıtlanması, ifade hürriyetlerinin ellerinden alınması demokrasi karşıtı bir eylemdir.
2-Facebook ve Twitter gibi bilişim devlerinin sağladığı sosyal medya platformları artık kamusal bir hizmete dönüşmüştür. Nasıl bir Telekom şirketi fikirlerini beğenmediği müşterilerinin internetini kesemezse, sosyal medya platformları da beğenmedikleri görüşlerin sahiplerine sansür uygulayamazlar.
3-Sosyal medya şirketleri, kendilerini mahkeme yahut dijital vasi yerine koyamaz, bir görüşün, bir ifadenin suç teşkil edip etmediğine ve eğer suç teşkil ediyorsa nasıl cezalar verileceğine karar veremezler.
Şimdi bir de madalyonun diğer yüzüne bakalım.
Daha önce 18 Aralık 2018 tarihli “Katliam yoluna döşenen dijital kaldırım taşları”, 25 Aralık 2018 tarihli “Bir Kitlesel İmha Silahı Olarak Facebook” ve 1 Ocak 2019 tarihli “Siber Sömürgecilik Yahut Dijital Kolonizasyon” başlıklı yazılarımla Facebook’un Myanmar katliamında oynadığı rolü anlatmıştım.
2016’da kendilerine Facebook’u bir psikolojik harp zemini olarak seçen Burma ordusunun generalleri, kurdukları yedi yüz kişilik siber savaş timine ürettirdikleri yalan haberlerle Budist çoğunluğu Müslüman azınlık aleyhine kışkırtmış, bu kışkırtmaların sebep olduğu saldırılarda on bini aşkın Müslüman öldürülmüş. Yedi yüz bin Müslüman canını kurtarabilmek için çok ağır şartlarda Bangladeş’e kaçıp sığınmak zorunda kalmıştı.
Facebook, bütün şikayetlere, ikazlara, bildirimlere, ihbarlara rağmen, katliama sebep olacağı açık seçik görülen yalan haberleri, kışkırtmaları yayından kaldırmamış, o içerikleri oluşturan kötü niyetli kimselerin hesaplarını kapatmamıştı.
Birleşmiş Milletler tarafından 23 Mart 2017’de kurulan Uluslararası Myanmar Bağımsız Araştırma Misyonu’nun yayımladığı rapor ile katliamdaki rolü tescillenen Facebook, aralarında Myanmar Genelkurmay Başkanı General Min Aung Hlaing’in kişisel hesabının da dâhil olduğu çok sayıda hesap ve sayfayı kapattığını duyurmuş ve yaşanan acılarda oynadığı rolü kabul ettiği bir açıklama yayınlamıştı. Açıklamada “Facebook üzerinden dezenformasyon ve nefretin yayılmasını engellemede çok yavaş kaldık.” deniliyordu.
Eğer yasaklananlar sadece üçüncü dünya ülkelerinin liderleri olsaydı, meseleyi emperyalist güçlerin vesayetçi müdahalesi olarak görmek daha kolay olabilirdi.
Ama aynı şeyin ABD’de de olması işin rengini değiştiriyor.
Tüm ülkelerde siyasi rakiplerini düşman yahut ajan gibi gören, onlarla çatışmaya hazır cahil kitleler ve kendi ikballeri uğruna onları kışkırtmaktan çekinmeyecek hukuk tanımaz, muhteris, popülist liderler var.
Daha önce şiddeti kışkırtma konusunda hızlı tedbir almadıkları için mahkûm edilmiş olan sosyal medya platformları, bu sefer de beklenen tedbirleri aldıkları için suçlanıyorlar!
Demokrasi ve hukuku içselleştirememiş ülkelerde, popülizme yaslanan liderlerin sebep olacağı felaketlere zemin sağlamak istemeyen şirketler bir tür “dijital vesayete” soyunuyorlar.
Buna razı değilsek yapmamız gereken, ülkemizde adalet ve demokrasinin işlemesini temin etmektir.