Bayram o bayram ola
Bayramlarda radyolarımızda sık sık çalınan, hareketli, neşeli, Azeri türküyü bilirsiniz:
Bayram gelip elime elimize
Nağme düşüp dilime dilimize
Gönlüm güler, elim güler, güler güzel civan
Çalar tarı, çalar sazı, güler eller gülü
Her yan gül çiçek gül çiçek
Elvan gül çiçek gül çiçek
Zahmet çekip hünernen binbir eller
Gonca tutup el için gül dererler
Ne yazık ki bu güzel, bu hayat dolu bayram türküsü bende travmatik hatıraları tetikler.
Askeri vesayetin kendini kesif şekilde hissettirdiği, devletin en ufak sivil alan bırakmamak için zorbalaştıkça zorbalaştığı 28 Şubat döneminin Kurban Bayramlarını getirir aklıma.
O zamanın kudretli komutanları, özellikle dindar çevrelerin ekonomik olarak kendi ayakları üzerine basar hale gelmesinden son derece rahatsızdılar. Çeşitli grupların devletin kontrolü haricinde ekonomik güç elde etmesini iktidarlarına bir tehdit olarak algılıyorlardı.
Kendilerine “batı çalışma grubu” gibi isimler koysalar da aslında atalarımızdan tevarüs ettiğimiz son derece “doğulu” bir devlet geleneğini yaşatıyorlardı:
“Coğrafyamızda mutlak gücü eline geçiren liderler, iktidarlarına ortak kabul etmezler.”
“Demokrasi”, “hukuk”, “adâlet”, “hürriyet”, zayıfların dilinde bir şarkının sözleridir; emin bir şekilde parmağa takılan mutlak iktidar yüzüğünün tamamen unutturacağı bir şarkının…
O günün muktedirleri de karabasan gibi çökmüşlerdi hayatlarımızın üzerine.
Üniversite hocalarını, başları örtülü öğrencileri içeri almasınlar diye bekçi dikmişlerdi.
Camilere Aselsan’a yaptırdıkları iletişim sistemlerini yerleştirmişler, merkezi hutbe ile cami cemaatine doğrudan kontrol edemedikleri hiçbir mesajın ulaşmamasını temin etmişlerdi.
Adalet mekanizmalarını, “yeşil sermaye” ismini verdikleri sivil dindar ekonomik inisiyatifleri mahkûm ettirmek için zorlarken, adeta parmaklarında oynattıkları medya ile psikolojik savaş yürütüyorlar, zulümlerini meşrulaştırmaya çalışıyorlardı.
Korku salmak için görünürlükleri arttırıyorlar, bazen şehir içinde tank yürüterek, bazen savaş uçaklarını şehrin üzerinde alçak irtifada sağır edici gürültüleriyle uçurarak toplumu sürekli tehdit ediyorlardı.
Başta bahsettiğim o güzelim türküyü de zorbalıklarına alet etmişlerdi.
***
Kurban Bayramı sabahları Ankara’nın ara sokaklarında, üzerlerindeki güçlü hoparlörlerden sürekli bu türkünün çalındığı Türk Hava Kurumu kamyonetleri gezerdi.
Şehrin sokaklarını inleten müzik eşliğinde gezen “memurlar” sokak sokak gezip kurban kesenleri bulur, onlara “kanunen” kurban derisi toplama yetkisinin sadece kendilerinde olduğunu, başkasına bağış yapılamayacağını söylerlerdi.
Toplumu terörize etmekten başka bir şey değildi yaptıkları.
İnsanlara “parasını verip aldığınız kurbanlıkların derisini kime verip veremeyeceğinize ‘devlet’ karar verir” diyorlardı.
Aslında bugün deriye el koyan “devletin” yarın “ete”, öbür gün mala mülke de el koyabileceğinin sinyalini veriyorlardı.
Bayram sabahı şehrin semalarını kaplayan uğultu, kamyonetlerden biri sokağın başında görününce anlaşılır hale gelmeye başlardı:
- Bayram gelir elime elimize…
Ağır ağır ilerleyen kamyonet yaklaştıkça bangır bangır yükselen türküden başka ses işitilemez olurdu:
- Zahmet çekip hünernen binbir eller… Gonca tutup el için gül dererler…
Zahmeti gerçekten halk çekiyor, kurbanı alacak parayı kazanabilmek için tüm hünerini gösteriyor ama o binbir elin derdiği güle “eller” el koyuyordu.
Çok şükür, askeri vesayet zulmü doruğa ulaştıktan çok kısa süre sonra dağıldı gitti.
Fakat bir zihniyet problemimiz var ki öyle kolay kolay ortadan kalkacakmış gibi görünmüyor.
Coğrafyamızda bir zamanların mustazafları, mutlak güce ulaştıkları anda “devleti” kutsamaya, “ötekilerin” hayatlarına getirilen kısıtlamaları rasyonalize etmeye başlıyorlar.
Eninde sonunda “leviathan”a dönüşeceği belli olan devletin korkunç gücünü iyi işleyen bir hukuk sistemi ile dizginlemek, sivil alanı tahkim etmek artık akıllarına gelmez oluyor.
Bu da yeni zorbalıklar ve yeni mustazaflar üretiyor.
Fikrî ve iktisadî sahada, her görüşten vatandaş için devlet zorbalığına karşı korunaklı bir hareket alanını garanti altına alamadıkça bu fasit daireden kurtulamayız. Sanırım bu gerçeği toplumca içselleştirdiğimiz gün gerçekten “elimize bayram gelmiş”, “bayram o bayram olmuş” olacak.
Bayramınız kutlu olsun.