Asgari ücret tartışmaları
Geçtiğimiz hafta yenisinin açıklanması ile birlikte asgari ücret tartışmaları yeniden gündemde önemli bir yer aldı.
Tartışmacılar iki farklı odak noktasından konuya müdahil oluyorlar.
Çalışanların bakış açısı ile bakanlar, asgari ücretin alım gücünün dramatik olarak düştüğünü, şirketler açısından bakanlar ise artan iş gücü maliyetlerinin rekabet gücünü olumsuz etkilediğini ifade ediyorlar.
Tartışmaların bir sebebi de “asgari ücret” tanımıyla ilgili olduğu için önce bu kavramı açıklığa kavuşturmalıyız.
Asgari ücret nedir?
Asgari ücret, yasal olarak çalışanlara ödenebilecek en düşük ücrettir.
Bu yönüyle asgari ücret işe başlarken uygulanacak taban ücrettir.
Bu tanıma kimsenin itirazı olmaz. Tartışma bu ücretin nasıl belirleneceği üzerinde başlıyor.
Tartışmanın bir tarafındakiler, asgari ücretin asgari geçim seviyesine uygun olmasını, diğer tarafındakiler asgari ücretin “ev geçindirme ücreti olmadığını”, ücretin ekonomik koşullara göre belirlenmesi gerektiğini düşünüyor.
Türkiye’nin de taraf olduğu, BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 23. Maddesi konuyu şöyle tanımlıyor:
“Çalışan her kimsenin kendisine ve ailesine insanlık haysiyetine uygun bir yaşayış sağlayan ve gerekirse her türlü sosyal koruma vasıtalarıyla da tamamlanan adil ve elverişli bir ücrete hakkı vardır.”
Bizim hukukumuzda, Anayasası’nın 55. maddesine göre:
“Ücret emeğin karşılığıdır.
Devlet, çalışanların yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde etmeleri ve diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli tedbirleri alır.
Asgarî ücretin tespitinde çalışanların geçim şartları ile ülkenin ekonomik durumu da göz önünde bulundurulur.”
Bu tanımda “çalışanların geçim şartları” ve “ekonomik durum” birlikte zikredilmektedir.
“Ekonomik durum” faktörü çok genel bir tanım olup, çalışanların ekonomiden (GSYH) aldıkları payları da içerir. Aşağıda açıklanacağı gibi, ekonomik durum, çalışanların ülke üretiminden (GSYH) aldıkları payın küçültülmesinin mazereti olarak gösterilemez.
Bu tanımlardan hareketle; UA normlar ve iç hukuk düzenlememiz açısından asgari ücretin “insanlık haysiyetine uygun bir yaşayış” sağlaması gerektiğini kabul etmeliyiz.
Asgari ücret artışlarını yüksek veya yetersiz bulanlar
Son yapılan düzenleme ile asgari ücretin rekor seviyeye yükseldiğini iddia edenler arasında, gazeteci Cem Küçük 28.12.2023’te paylaştığı görüşleri ile dikkat çekti:
“Asgari ücret dolar bazında 578 dolar oldu. Cumhuriyet tarihinin en yükseği.
Şu an dolar 29-30 TL seviyesinde. Euro 30 TL seviyelerinde. 2002'de asgari ücretin dolar bazındaki karşılığı 126 dolardı. AK Parti'nin 2004-2005-2006 yıllarında 280-290 dolar seviyesindeydi ki AK Parti'nin en iyi dönemiydi 2010'a kadar olan dönem. Şu an asgari ücretin dolar bazındaki karşılığı 578 dolar. Haliyle bu yüzde 50 zam gelince herkes ürünlerine belli oranda zam yapacak. Ama devlet çok zam yapmazsa elektrik, doğal gaz ürünlerine rakam 578 dolarda kalır.”
Ekonomist Özgür Demirtaş’tan cevap gecikmedi. Demirtaş, Küçük’ün dolardaki değer kaybını dikkate almadığını hatırlatarak, şimdiki asgari ücretin kıyaslamaya esas alınan 2002 yılındaki reel karşılığının 578 dolar değil 333 dolar olduğunu aritmetik yöntemle hesaplama yaparak gösterdi.
Cem Küçük kıyaslama için neden 2002 yılını esas almıştı? AK Parti bu yıl iktidara geldiği için.
AK Parti’yi eleştirenler, AK Parti’nin iktidara geldiği 2002’den, 2010’lu yıllara kadar devam eden Avrupa Birliği kriterlerine odaklanmış, hukuk devleti kurallarını esas alan ekonomik politikalarının yanlış olmadığını, bozulmanın 2010’lardan sonra başladığını ve başkanlık sistemi ile birlikte zirveye çıktığını ifade ediyorlar.
İbrahim Kahveci bunlardan biri.
Kahveci 29 Aralık tarihli yazısında, reel döviz kuruna ve reel satın alma gücüne bağlı olarak asgari ücretin 2016’dan sonra gerilediği görüşünü şöyle açıklıyor:
“2016 yılında asgari ücretli tarladan 302 kilo kuru fasulye ve 850 kilo pirinç alıyormuş. Oysa 2023 yılında aynı asgari ücretli 251 kilo kuru fasulye ve 530 kilo pirinç alabilmiş. Kuru fasulye ve pirinç hesabına göre asgari ücretli yüzde 30 alım gücünü kaybetmiş oldu.
Ya da kuru soğan ve patates hesabına bakalım: 2016 yılında asgari ücretli tarladan 1 aylık maaşı ile 2065 kilo patates ve 1782 kilo kuru soğan alabiliyormuş. Toplamda 3847kilo patates ve kuru soğan (tarladan ama) alabilen asgari ücretli 2023 yılında alım gücü 2471 kilo patates ve soğana düşmüş.
Patates ve soğanda alım gücü yüzde 35 erimiş.
Son olarak süt işine bakalım: 2016 yılında asgari ücretli üreticiden çiğ süt olarak 1162 litre alabilirken 2023 yılında 867 litre süt alabilir olmuş. Burada da asgari ücretlinin reel alım gücü yüzde 25 erimiş oldu.
Gelin bu hesabı açlık sınırı üzerinden tüm gıda harcaması ile yapalım. 2016 yılında yıllık ortalama açlık sınırı 1.395 lirayken asgari ücret 1.301 liraydı. Yani yüzde -7,2 oranında açlık sınırının altında yıllık bir ücret vardı. 2023 yılında ise ortalama açlık sınırı 11.520 lira ederken ortalama asgari ücret 9.955 lira ile açlık sınırının yüzde -15,7 altında gerçekleşmiş.
Hem reel dolar bazında hem de gıda fiyatları ve açlık sınırı bazında asgari ücrette bir artış değil, tersine bir gerileme yaşanıyor.”
Uğur Emek Hoca 10 Eylül 2023 tarihli yazısında “faiz neden, enflasyon sonuç” politikasının yükünün büyük ölçüde ücretli çalışanların üzerine yıkıldığından bahisle, gelir dağılımdaki adaletsizliğe dikkat çekiyor:
“2016 yılından itibaren işgücü ödemelerinin payı giderek düşmektedir. Buna karşın işveren gelirleri sürekli artmaktadır.
İşgücünün milli gelirden aldığı pay 2016 yılında % 32 iken, 2022’de % 24’e düşmüştür. Yani işgücü 8 puanlık bir kayba uğramıştır.
Aynı dönemde işverenin kazancı ise 6 puan artmıştır.”
Çalışanları ve işverenleri birlikte memnun edecek kalıcı biz çözüm mümkün mü?
Sorunun cevabı: Evet mümkün.
Onlarca başlık sıralanabilir ama önemli gördüğümüz dört ana başlık: Akılcı (ortodoks) ekonomi politikalarını tavizsiz uygulamak, daha çok üretmek, üretilen değeri adil bölüşmek ve işsizliği azaltmak.
Üretim artarsa işsizlik azalır.
İşsizlik azalırsa piyasa kurallarına göre ücretler kendiliğinden artar.
Orta uzun vadede üretim artışının yolu inovatif, katma değeri yüksek yatırımlar.
Yatırımın temel koşulu ise hukuk ve adalet.
Hukuk ve adaletin olmadığı yerde alınacak tedbirler zaman kazandırsa da sorunlar çözümsüz kalır. AİHM ve AYM kararlarının uygulanmadığı, bireylerin ve kurumların mülkiyet haklarının ihlal edildiğine ilişkin bireysel başvurularının sonuçsuz kalacağını gördükleri ortamlarda alınacak önlemler beklenen sonucu getiremez. Mehmet Şimşek’in çabalarına rağmen yabancı kaynakların Türkiye’ye gelmemesinin en önemli sebebi bu olsa gerek.
Atılacak ilk adım, çözümün besmelesi, rayından çıkan ve devlet krizine dönüşen hukuksuzluğa acilen son verilmesi, AİHM ve AYM kararlarının koşulsuz uygulanması, kurumların ve kuralların çalıştırılarak hukuk ve adaletin acilen tesis edilmesi olmalı.