Yakınlaştıkça bulanıklaşan...

Önce şaşırıyor, kararsızlık geçiriyor, şüpheyle başımı geri alıyorum. Bu beklenmedik bulanıklaşma bir an korkutuyor hatta beni. Daha dün, değil bu mesafeden, daha, daha da geriden sırt, kapak fark etmez, irili ufaklı her yazılanı okur, şak diye her şeyi yerli yerine oturturdum. Şimdi, bugün, ‘Bunal..Yaşa…Kül…’ O ne? Hangisiydi bu? Peki şu sağdaki ‘Ya/…’ Allah Allah. Anladım, İzi de, İz M. Diğeri, ‘…tıcılık.’ Olmayacak. Nerede şu yakın gözlüğüm. Tamam. Buldum. Nermi Uygur’muş, Bunalımdan Yaşama Kültürüne, Ya /Ya da, Soren Kierkegard. Bu da, Philippe Petit, Yaratıcılık. Öteki daha kolaymış, Yılların İzi, Mahir İz. Yılların izi, özellikle mi karşıma çıkıyor bunların her biri? Birer bağımsız kitap olmaktan çıkıp mesaj mı veriyorlar? Neyin izi silinirken neyi başı kopuyor? Ya, ya da…

Kütüphanemin herhangi bir rafında aradığım kitabın peşine düşmüşken, hem kaç kez olmuşken. Aradığımı bir türlü bulamamış, önce hızla bir genel tarama yapıp raf raf, sonunda da tek tek kitaplara kadar gidip yine de bir sonuç alamamışken. Üstelik ertesi gün, iş işten geçtikten sonra, hiç gereği yokken aradığım kitabın inci gibi dişlerle bana güldüğünü görmüşken! Bununla kalsa iyi; aynı kitaptan farklı baskıların, oyun oynarcasına pat pat önümde parlaması karşısında çıldırmışken! Şimdi gözlerim bir şaka perdesi gibi hafif bir tül çekip beni durduruyor. Bir avcı kartal gibi bunca yıldır onların arasında geçirdiğin, yüksekten dalıp da pençesini batırıp yukarı çektiğin, gönlünce süzülüp dilediğin kayalığa konduğun günler geride kaldı. Şimdi sen ateşe korka ürke yaklaşan bir itfaiyeci, gözünü budaktan dikenden sakınan bir bahçıvan, soğuk sıcak gözeten bir dağcısın. Ayağını denk alıp varlığının nuru, seni bunca yıl sırtlayıp götüren, yıllarca baktığın vizörlerden bir memba gibi kaynayıp hayat veren gözlerini sakın. Yıllarca, saatlerce o ışık kuyusu vizörlerden baktın! Unuttun mu? Yaratıcılık boş yoldan mı geliyor?

O zamanlar o kumlu ve doygun ışık, gözlerinin bütün damarlarına dolar, kameranın objektifinden beyninin ücralarına huysuz bir tay gibi koşardı. Hatırlarsan bir sabah Küre Dağlarına çıkıyordunuz. Koyu yeşil dalların tam da yeşil bir yangın çıkardığına şahit olmuştun? Ya, Konya Karapınar’ında bir deli göz obruğun, erimiş güneş başı gibi seni içine çağırdığı an, Fuzuli Divanı’nı bütün sırlarıyla çözüverdiğin hal olmuştu. Farkına varmıştın, gözünle hayatını kazanırken gözün seni eğitiyordu. Gündüz vizör kovasına başını daldırdığın yetmezmiş gibi geceleyin saatlerce sayfalar arasında cenk ediyordun. Kalem kağıda şiir olsun diye konduğunda hele bunca koşuşturmaca tahtına, tacına kavuşmuş prens gibi gönendiriyordu seni.

Göz, yüzün süsü, vücudun ölçüsü değildi ki sadece. Evreni bir boyutuyla onun sayesinde dolaşırken, olup bitene onun makasıyla don biçiyorduk. Sinemaya tutulup da döne döne izlediğin filmlerin hatrına, yeniden yeniden düşünüyor, bazı sabahlar onu sana yazıklanırcasına kan çanağı içinde buluyordun. Hekimlere başvurmuştun. Korkma, demişlerdi ama yavaş yavaş her organ gibi o da zayıflayacak, feri sönecek, görüşü kısalacak, üstündeki kapaklar daha da sarkacak. İnsan inanmaz. Her şey yerli yerindeyken hesabın bozulmasına razı olmaz. Daha, daha da gider tutkularının üstüne. Varlığını, gözün hizasından kurmuş birisi başka ne yapabilir? Çıktığı yoldan hangi gerekçe ile dönebilir?

Tıp ve optik bilimi ne güne duruyor? Ona bir zevk bahçesi sunamaz ama kolaylaştırıcı elemanlarıyla teselli eder. Korkma ben buradayım. İşte, şu Yılların İzi ile Ya/ Ya da’yı seçemeyip deneme büyücüsü Nermi Uygur’un eşsiz Bunalımdan Yaşama Kültürüne kitabını yakından bulanık görünce ona tutundun. Aydınlanıverdi önün. Tam ayağın suya takılacakken (evet suya da takılır ayağımız, şiirde olur bu) suyun üstüne şevkle basıverdin. Şekillerin, nesnelerin, varlıkların yakınlaştıkça bulanıklaşması mesele değil. Hatta uzaktakilerin de öyle. Yeter ki kişinin aklı büzüşüp şuuru sönmesin. Bilirken bilmez, duyarken duymaz olmasın. Her şeyi görürken görmemişler safına geçenlere ne tıp ne optik ne metafizik bir çare bulabilir. Bir göze baktığımızda o gözün gördüklerini de görürüz. Ya bir göz bulanıklaştığında onlarda mı bulanır? İnsan kendine doğru bulanırken nasıl durulur?

YORUMLAR (3)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
3 Yorum