Edebiyat ve ekmek…

Edebiyatla ekmek arasındaki bağı somut bir  fayda anlayışına indirgeyenler, sıklıkla ‘edebiyatın karın doyurmadığı’ndan dem vururlar. Alttan alta edebiyatla ilgilenmenin, kitap okumanın insanı bir yere götürmeyeceğini, hayatın gerçekliğinden çıkarıp hayal alemine sürükleyeceğini de ima ederler. Özellikle gençleri kısa zamanda iş güç sahibi olmaya, hayatını kazanmaya yönlendirme derdi de barınır bu sözde. Edebiyat akıl çelebilir, sonu belli olmayan çıkmazlara sürükleyebilir genç dimağları diye düşünürler. İnsanı, ekonomik döngünün merkezine oturtan, onu hem işgücünün kaynağı hem de tüketim olgusunun merkezi sayan bu anlayış, dil ve üslup değiştirerek yaşamasını hep sürdürür. Dünyalık derdi olmayanların uğraşıdır edebiyat, o yüzden insan ne yapıp etmeli bir an önce ekmeğini kapmalıdır. İleride gerekirse boş zamanlarında kitap okuyarak edebiyatla temas kurması yeterlidir.  

Edebiyatın ekmekle derdi elbette vardır ama bu doğrudan değil dolaylı bir derttir. Steinbeck’in başyapıtı Gazap Üzümleri mesela kelimenin tam anlamıyla bir ekmek derdi romanıdır da. Büyük Buhran olarak anılan yıllarda, kapitalizmin ezdiği insanların ekmeklerini kazanmak uğruna nasıl savaştıklarını çarpıcı şekilde anlatır Steinbeck. Böylelikle edebiyat, insana ekmek vermez ama ekmeğin ve emeğin ne olduğu üzerinde esastan düşünmesini sağlar. Edebiyattaki ekmek, boğazdan geçen bir lokma değil zihni geliştiren, onu uyandıran bir bilme yöntemidir. Aynı şekilde edebiyatımızın en güzel kitap isimlerinden birisi olan Oktay Akbal imzalı ‘Önce Ekmekler Bozuldu’nun derdi de aynıdır. İnsana bakar edebiyat. Onu insan gözüyle yerli yerine oturtur. Ekmek düşüncesine sahip olmadan ekmek sadece bir nesnedir çünkü. ‘Önce ekmekler bozuldu, sonra her şey’  diye başlar hikaye. Savaşın acımasızlığında iyice zalimleşen insan, ekmeği bozar ilkin. Çünkü ekmeğin ölçüsü ( gramajı değil) varoluşun,  ahlakın ve iyiliğin de birimidir. İşte edebiyat bu ölçüyü gösterir insana, onu hatırlatır. 

İdeolojiler, izmler de göz diktiler zamanla ekmeğe. Onu yine kavganın merkezine koyup dilim dilim parçaladılar. Sağından solundan çekiştirdiler. Hayatı bir çok kazanma ve çok ekmek (!) yığma ideali olarak görenlerle onu eşit parçaya böldüklerinde herkesin karnının doyup mutluluğa ereceğini düşünenler aynı maddede buluşuyorlardı. Oysa, insanın ekmek ile yaşadığı şey çok daha derinde ve köklüydü. Çatalhöyük’te çıkan eski bir tablette, toprağa, ekmek olacak buğday atan yetişkinlerin arkasında kuşlarla koşan bir çocuk figürü vardır. Kuşlar ve çocuk, çizimin en gerisinde, mini birer ayrıntı gibi durur. Böylelikle çizime hareketlilik katmanın ötesinde insanın sürekli olmak duygusunu da yansıtır bu detay. Ama çocuğun bir şuur sürtmesi halinde resme girmesi daha çok ekmeğin saflığını vurgulamak içinmiş gibi gelir bana. Çocuk ekmeğin düşüncesidir, onu saflaştırır. Masum ve gerekçeli kılar. Edebiyatın rolü de bu resimdeki çocuğun rolüdür. En zayıf en gerideki unsur gibi durur ama asıl odur. 

Son yıllarda dünyada olduğu gibi ülkemizde de edebiyatın dolaylı bir ‘ekmek kapısı’, üleşim pastası gibi kurgulandığı gözlemleniyor. Edebiyatı, bir tüketim nesnesi olan kitabın makinesi, üretim tesisi gibi düşünen bu yeni zihniyet, özellikle bazı edebi türler üzerinden etkili olmaya çalışıyor. Türkiye’deki özellikle roman yazma ve basma iştiyakına dikkatle bakıldığında, şimdiye dek edebiyat karın doyurmuyordu ama bak böyle yapılırsa edebiyat pekala karın doyurur, yanlış olan edebiyatın bugüne değin konumlanışıydı demek isteniyor adeta. Çok basma, çok satma ve bunun üzerinden ekmek ve güç devşirmeye yeltenen bu dalgayı yine edebiyattan başka durduracak bir güç yok. 

Ekmeğin kutsallığı içerdiği bilinemeyen gizli bir sırdan gelmez. Onun kutsallığı insan olmayı herkesle aynı hizada buluşturmasından dolayıdır. Bir yerde Hz. İsa da ekmek yerdi diye bir söz vardır. Bu söz tam da bunu, ekmek yiyen bir varlık olarak insanın mutlak eşitliğini yani ölümlülüğünü vurgulamak içindir. Edebiyat, söz ve yazı sanatlarının esası olan edebiyat da evet karın doyurmaz, insana ekmek sunmaz. Ama ekmeğin ne olduğunu ve ne kalırsa insanın korunacağını da o, esas o gösterir. Yoksa, şairin dediği gibi : ‘Ekmek ha bakkalın olmuş ha Cabaret de Paris’nin/ Sen herhangi bir ekmek yiyeceksin işte Lili’

YORUMLAR (9)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
9 Yorum