Bitmez ikilemler ve mekanın sonsuz hafızası...
Bayramlar her bakımdan geri dönüş miti de içerirler. Birkaç gündür çocukluğumun geçtiği yerdeyim ve mekanın hafızasıyla sürekli yüzleşiyorum. Yaşantı ile örülmüş mitleri yokluyorum. Daha yazı yazmaya başlamadan duygularımla kavradığım pek çok yaşantı-mekan bugün yazı sayesinde adeta poetik birer petek. Bazı gözenekler boş bazıları alabildiğine dolu. Ve bu durum beni çağrışımlar eşliğinde oradan oraya sürüklüyor. Bir yanda çelişkiler, ikilemler alıp başını gidiyorlar. Doğduğum kasabanın belki de Roma döneminden beri ( aslan heykellerinin üstüne binerdik, Hitit kabartmalarına dokunurduk) kullanılan ismi Meyre olmaktan çıkarıldı Harmanpınar yapıldı. Ayrıntılı antik Anadolu haritalarında ve bazı Avrupa yerleşkelerinde Meyre ismine rastladım sonradan. Muhtemelen bu değişim sık sık kurulup yıkılan milliyetçi cephe hükümetlerinin işiydi. Bu yolla, 1071’den beri bir türlü Türk/İslam yapılamayan yerler yeniden fethediliyordu. Peki ya çocuk ne yapacaktı?
Başka bir köye gittiğimizde mesela, nereli olduğumuz soruluyor biz de her seferinde Harmanpınar, eski ismi Meyre diyorduk. Ha, diyorlardı tamam. Şu, Meyre’densiniz. Turşucusunuz yani. Nasıl bir psikoloji oluşturulmuşsa, Harmanpınar yeniyi, belediyeyi, modernliği, Meyre ise eskiyi, köyü, çiftçiyi, muhtarlığı, kağnıyı çağrıştırıyor bir boş ve anlamsız ikilem hayatı örüp duruyordu.Şimdi, 2021 Temmuzunda, boynu kırılmış arpalar, hasatı yapılmış kiraz bahçelerinden geçiyor ve upuzun bir zamansızlıkta salınıyorum.
İnsan için olduğu gibi mekan için de isim herşeydir ve isimle kurulur kimlik ve kişilik. Bugün elimde olsa Meyre ismini geri alırım. Ama ferdin duygusunun devlet ve güç karşısında hükmü ne olabilir ki? Cemal Kafadar’ı okumamış, Kendine Ait Bir Roma veya Kim Varmış Biz Burada Yoğ İken’den habersizlere ne denilebilir ki.
Diğer bir ikilem bunun kadar olmasa bile bir eskilik- yenilik karşıtlığı olarak arada dönüp durdu. Meyre’nin idari olarak bağlı olduğu ilçe Bozkır’dı. Torosların beslediği Çarşamba Çayı’nın iki yakasına yerleşmiş minik bir ilçeydi Bozkır. Kurtuluş Savaşı sırasında ilk Anadolu isyanlarından birisi burada patlak vermişti. Sanki bile isteye olanlar biraz abartılmıştı. Bizde devlet geleneğidir işine geldiği gibi abartma. Çocukluğumda nüfusu 5.000’i zor bulan türküdeki ‘büyük kasaba’ nın sosyal ve iktisadi halini bildiğimden hep yan imayla baktım abartmalara. Cuma günleri çevre köy ve kasabaların büyük pazarı burada kurulduğu için çocukken Bozkır’ın dolaylı ismi ‘Cuma’ idi. Cuma’ya gitmek Bozkır’a inmekti. Biraz yaşlılar ise Sırıstad ismini tercih ederlerdi. Halk katında Bozkır, Sırıstad idi. Bozkır anlam olarak uzakta değildi. Sırıstad arkaik ve gizemliydi. Ama bu çocuğun zihnindeki çelişkiyi gidermiyordu. Bozkır, Sırıstad, Cuma. Geçmişle şimdi arasında bir çatlak, gerilim olarak hep yaşadı. Bu bir zenginlik mi yoksa süreksizlik miydi? 2021’de hala upuzun bir ıssızlık benim için bu isimler.
Ailelere yaşatılan başka bir çelişki sebebi daha vardı. Kerameti kendisinden menkul nüfus memurları her aileye bir soyadı uygun bulmuşlardı. Bizim payımıza düşen tam bir anlamsızlık kabusuydu. İlkokula başladığımda her öğrencinin bir soyisim sahibi olduğunu yazarak da öğrenmiştim. Ö,r, d,e,m harfleri bana doğru karafatma gibi ilerlerdi. Birleştirdiğim zaman ‘Ördem’ oluyordu. Yavuz, Duran, Uysal, Güngör, Güney, Şen, Bilge. Bunlar sınıf arkadaşlarımdan bazılarına aittiler ve bir anlam içeriyorlardı. Başka şehirlerden gelen öğretmenlerim de şaşkınlık ve merakla soruyorlardı, Ördem ne demek? Bunu bilen yoktu. Ben anlamsız bir varlık gibi arada kalıyordum. Bugüne kadar hiç bir lügatte, etimoloji ve tarama sözlüğünde de karşılaşmadım ne anlama geldiğine. Dilbilimci dostlarım da Türkçe’nin bu kayıp kelimesine bir açıklama getiremediler. Ancak üniversite yıllarıma dek bu çelişkiyi, kabusu yaşadım. Özdem, özden, ördek, örnek, erdem olarak yapılan yazım yanlışlarını düzeltmekle geçti zamanım. Gönül düşürdüğüm kızlar soyadımı soracaklar diye ödüm kopuyordu. Nihayet değişiklik talebiyle babamı mahkemeye verdim. Hakim hemen ikna oldu. Soyismim bir başka sesli harfle başladı böylece. Bana bu çelişkiyi yaşatanları da hangi kelime ile anacağıma da karar veremedim. Ancak şimdiki aklım olsa bu değişikliği yaptırtmazdım.
Bir gelenekçi toplum olduğumuzu hep iddia ederiz ama bu akıldan yoksun gelenekçilik sadece bir psikoloji patlamasıdır. Bir insan gibi bir millet de süreklilik bilinci ile ayakta kalır. Silerek. Yıkarak değil. Türkiye’nin her yerinde benzer isim hikayelerinin çokça bulunması zihniyet dünyamızın süreci ve karakteri ile ilgilidir. Ve böyle düşünmemin başka bir sebebi var. Kitaplarımdaki kısa biyografime hep şevkle ‘Bozkır Lisesi’ni bitirdi.’ diye yazdım. Çünkü lise hayatımızın eşik kurumudur. Oradan hayata dağılırız. Bazı okurlar, buradaki ‘bozkır’ı metafor olarak algılamışlar. Metaforik göndermeler olduğunu düşünmüşler. Oysa değil. Bozkır Lisesi benim kendimi keşf ve idrak ettiğim yerdi. Bunda değerli hocalarımın ve her biri birbirinden değerli arkadaşlarımın payı oldu. Aşk, şiir, düşünce merakı ilk kez burada mayalandı bende.
Şimdi öğrendim ki güzelim Bozkır Lisesi artık yok. Çocukluğumdan beri çelişki, ikilem sarmalı devam ediyor. Bir on yıl önce, Milli Eğitim, okul yapısı değişimi gerekçesi ile binlerce öğrencinin mezun olduğu ve hayat hikayesinin karakteristik bir parçası olan ismi yerinden vandalca söküp almışlar. Zengibar …..falanca lisesi yapıvermişler. Boşlukta, karanlık, geçmişsiz ve çağrışımsız bir isimlendirme.
Bayram vesilesiyle geldiğim/ döndüğüm yerde doyulmaz vişneler, sesi büyülü sabah kuşları ve bir karınca yuvası benzeri kaynağan bellleğimle sabah yürüyüşündeyim. Çocukken yüzlerce kez geçtiğim bir yolun kenarında atılmış bir Kovid maskesi görüyorum. Ölü, büyük fakat saçma bir boşluk açılıyor zihnimde. Sanki her şey bu maske için mi yaşanmıştı? Bozkır, Sırıstad, Meyre, Ördem etrafında cereyan eden bir döngüde, bir geri dönüş miti mi yoksa ebedi ayrılış duygusu içinde miyim karar veremiyorum.
( Herkesin bayramını gönülden kutlar sevgi ve saygılarımı sunarım.)