Alors restez negre! Veya zenci kalınız!

Meşhur mareşal Mac Mahon bir gün Metz’de garnizonu teftiş ediyormuş; her subayın önünde biraz duruyor, elini sıkıyor, gönül alıcı birkaç laf edip ayrılıyormuş; bir subayın elini sıkmış birkaç kelime söylemek için kafasını kaldırıp da karşısında Fransız üniforması içinde kuzguni bir Arap görünce, o kadar pembe beyaz Fransız arasında bu Araba rastlamanın şaşkınlığından olacak :- Vous etes negre ? diye sormuş, subay: ‘Oui mon Marechal’ (Evet Mareşalım) deyince ‘Alors restez negre!’ (Öyleyse zenci kalınız!) demiş.’

Edebiyatın nerede ne zaman hangi meselenin üzerine ışık tutacağı hiç belli olmaz. Onun mucizeleri kadar çıkmazları, sürprizleri kadar cilveleri de tükenmez. Resim sanatımızın vazgeçilmez simalarından Cihat Burak aynı zamanda üslupçu bir yazardır ve öyküleri kadar diğer yazdıkları da sürprizlerle doludur. Eğer bir ressam olarak tanınmasaydı edebiyat tarihimizin seçkin imzalarından birisi sayılırdı. Bu hükmü sadece Cordanlar kitabına bakarak değil, Yakutiler dahil henüz gün yüzüne çıkmamış pek çok çalışmasıyla birlikte düşünerek vermek gerekir. Zenci Kalınız ise onun öyküyle hayatı iç içe geçirdiği, biyografik yaşantı ile düşünsel duyuşu yüksek dil zevkiyle mayalayıp yoğurduğu bir eseri.
Zenci Kalınız, Cihat Burak’ın çocukluğundan, yaşadığı aile çevresinden, öğrencilik hayatından, ilk iş tecrübelerinden ve Paris’te devam eden ressamlık sürecinden koparılmış fakat mutlak derecede edebiyatla bağdaştırılmış metinlerden oluşuyor. Ondaki neşe kadar yaşama şevkini görmek için de özellikli bir vesileye dönüşüyor. Televizyonculuk mesleğine başladığım yıllarda, Cihat Burak ve nesli neredeyse son demlerini yaşıyorlardı. Nuri İyem, Selim Turan, Melih Cevdet Anday, Nehar Tüblek gibi sanatçıların evlerine gidiyorduk çekim yapmak için. Göztepe ile Bostancı arasında bir yere çekime gitmiştik. Cihat Burak kucağında kedisi, yanında arkadaşları, resimlerinden söz açıyordu. Zihnimde yanak damarlarının pembeliği yanında neşeli hali kalmış. Adeta bir Ömer Hayyam neşvesiyle en çetin sanat konusunu elindeki kadehi döndüre döndüre fakat kendisinden memnun bir neşeyle dile döküyordu. Yanaklarındaki ince kızıl damarlar, hakiki bir Amasya elmasının tatlı sulu beyazlığındaki ince kırmızı izler gibiydi ve zamana doğru sıçrayıp kayboluyordu.

İstanbul’da neler vardı ve neler kayboldu onları bir insanın hikayesinden görmek isteyenler bir kültür rehberi diye de okuyabilirler Zenci Kalınız’ı. Hatta, sanatta ve edebiyatta kişilik nasıl bir konudur onu merak eden varsa duyargalarını açıp başka dikkatlerle ilerleyebilirler. Yazının girişine aldığım bölüm ise karanlıkta sendeleyip düşmek üzerine değil asıl aydınlıkta gururla yürürken insanın başına gelebileceklerin hikayesi diye yorumlanabilir. Elbette durduk yere yazmıyor Cihat Burak bu cümleleri.

Yazının gerisi var. Fakat geri dönmeden önce, akışın hızı okuru kendisine bağlıyor. Fransız gururu, mareşal, subaylar, denetim, disiplin ve birdenbire hiç beklenmeyen bir insan yüzü. Kültürlü olmakla övünenlerin birden bire tökezlenip yere kapaklanıverişi. Eğer, denetim sırasında, Mareşal’in konuştuğu kişi bir er olsaydı bu denli çarpıcı olmayacaktı. Muhatabın diğer subaylarla eşit ve Mareşal’in gurur katsayısına yakın bir yerde durması meseleyi daha da çetrefilleştiriyor. Zaten, beyaz ve pembe yüzlü olmayan birisine, Cezayirli, Tunus veya Mısırlı mısın diye değil de zenci için kullanılan negre sıfatının kullanılması başlı başına çarpıcı. Arap olmak bir kimlik ve nitelik derecesindeyken zenci olmak güçlünün parantezine alınmak manası taşıyor bir kez daha? Ayrıca, Arap’ın hayır ben zenci değil Arap’ım diyemeyişi de başka bir tuhaflık. Arap olduğunu bile söyleyemeyene, öyleyse zenci kal demekle hak ettiği sözü mü söylemiş oluyor şanlı Mareşal?

Cihat Burak’ı okumak, onun özgür ve yaratıcı ruhu üzerinden ilerlemek zevk ehli için kaçırılmayacak bir fırsat. Çok satmak, çok bilinip popüler olmak ve bu yolda zenciliğe razı olmak uğruna akla hayale gelmedik parende atanların hiç eksilmediği günümüzde, kalıcı ve yaratıcı vasıf nasıl ayakta tutulabilir?

Sanatçı kim ve ne olarak kalabildiğinde, başkasının zencisi olmaktan kurtulabilir? Bir ressam hem yazarken hem yaşarken üstelik yaşama şevkiyle birlikte bize bunu sunabiliyorsa şanslı sayılmaz mıyız? ‘

Mavi renkli küçük çiçek uyuduğu karlardan başını kaldırdı, tepelerin arkasından doğan güneşe endişeyle baktı. Artık yaz geliyordu, her şeye hayat veren güneş ona ölüm kadar acı olan unutulmayı getiriyordu…’

Böylesi cümleler kurmuş Cihat Burak’ı okumak için daha ne çok sebebimiz olmalı?

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum