İstanbul’dan bir tren geçti
Daha önce bu sütunda Çin’in Bir Kuşak Bir Yol projesinden bahsetmiştik. Çin’den Londra’ya kadar uzanan kara, demiryolu ve deniz yolu ticaret hatlarını kapsayan bir proje. Adeta bu çağın İpek Yolu gibi. Çin’den Avrupa, Afrika, Güneydoğu Asya başta olmak üzere birçok kanaldan ticaret yapılması üzerine kurulu. Maliyeti çok fazla, tamamen devreye girmesi zaman alacak ama şimdiden ses getirmeye başladı bile.
Giderek adını daha sık duyacağız ve giderek daha fazla siyasi-ekonomik etkileri olmaya başlayacak. Çin bu proje için kesenin ağzını açmış durumda. Pakistan’da liman inşa ettiriyor, Yunanistan’da liman satın alıyor, Cibuti’de askeri üs kuruyor, Güney Çin Denizi’nde suni adalar inşa ediyor.
İşte bütün bu olan bitenin arasında, 5 Kasım akşamı İstanbul-Marmaray’dan bir tren geçti. Tren, 15 Ekim’de Çin’den yola çıkmıştı ve yolcu değil yük treni. Çin’den aldığı ticari yükünü Avrupa’ya götürüyor. Önce haftada bir, sonra da her gün, Çin’den mal getiren trenlerin İstanbul’dan geçişlerine şahit olacağız. Büyük ihtimalle buralardan da Çin’e doğru yük trenleri yola çıkacak.
Konumu itibarı ile Türkiye bu projede çok kritik bir rol oynuyor. Yavuz Sultan Selim köprüsü, Marmaray, Akdeniz’e kıyı limanlar, Bir Kuşak Bir Yol’un önemli geçiş noktaları olacak. Zaten 5 Kasım’da ilk yük treninin geçişi de bunu doğruluyor. Yavuz Sultan Selim Köprüsü de bir diğer geçiş noktası olacaktır. Köprü’nün üzerimde raylı sistem olduğunu hatırlatalım.
Türkiye’nin proje içinde coğrafi olarak çok önemli bir noktada bulunması bir açından olumlu. Zira bu hem geleceğin süper gücü olacak olan Çin ile ilişkisini güçlendirecek, hem de uluslararası alanda ülkemize diplomatik bir koz kazandıracak.
Ancak kazın ayağı o kadar değil. Çin, halihazırda müthiş bir üretim gücüne, ucuz insan kaynağına sahip. Huawei örneğinde gördüğümüz gibi teknoloji alanında giderek etkinliğini artırıyor. Eskiden yatırım alan ülke iken artık yatırım yapan ülke konumuna geldi.
Ucuz Çin ürünleri, Bir Kuşak Bir Yol’un henüz tam faaliyete geçmediği bugünlerde bile ülkemiz pazarlarında çokça bulunmakta. Çin ile Türkiye’de bulunan firmalar hali hazırda şiddetli bir rekabet halindeler. Çin’in şu ana kadar tek eksiği kalite ve lojistikti. Kalite zamanla hallolacaktır. Lojistik de bu tarz projeler ile hallolmaya başladı. Böyle giderse Çin ürünlerinin varlığı adeta bir istilaya dönüşecek.
Ülkemizdeki şirketlerin büyük çoğunluğu, neredeyse tamamına yakını, KOBİ diye tabir edilen küçük ve orta boylu işletmeler. Bunların her birinin çalıştırdığı insan sayısı iki yüz elliden fazla değil. Ar-Ge, finansman, birim maliyet gibi bazı konularda rekabet sıkıntıları var. Çin ürünlerinin yukarıda bahsettiğimiz kanallarla hem Türkiye’ye hem de Türk sanayisinin iş yaptığı pazarlara yayılması ülkemiz işletmelerini çok zorlayacak hatta bazılarını pazardan tamamen silecektir.
Yanlış anlaşılmasın, Bir Kuşak Bir Yol’un Türkiye’ye sadece zarar getireceğini söylemiyoruz. Akılcı politikalarla bu proje ülkemize ticari, diplomatik, politik birçok fayda sağlayacaktır. Hem geçiş ülkesi olmamız nedeniyle elimizi güçlendirecek hem de rekabet ortamı doğuracağından Türk sanayisini her alanda kendini geliştirmeye zorlayacaktır.
Bu durum sadece Türkiye değil Avrasya’daki hatta Dünya’daki tüm ülkeleri etkileyecektir. Çin’in bir sonraki küresel süper güç olma iştahı gezegenimizin mevcut ve muhtemel birçok siyasi-askeri sorununun ana kaynağıdır.
İşin bir de ABD ayağı var ki, konuyu çok daha karmaşık hale getiriyor. Bütün bu olan bitenler ABD’nin küresel hegemonyasına son vereceği için ABD’nin de eli armut toplamayacaktır. ABD, proje kapsamındaki ülkelere asla ret edemeyecekleri bir teklifte bulunabilir. Mevcut ticari-askeri yardımlarını rafa kaldırabilir. Hatta daha ileri giderek yaptırım ve ambargo silahını kullanabilir.
Komplo teorilerine hiç itibar etmesek de projenin deniz ayağının kilit ülkelerinden biri olan Sri Lanka’da aniden başlayan terör olayları ve iç karışıklık; ABD deniz kuvvetlerinin twitter hesabının, namlusunu Yavuz Sultan Selim köprüsüne çevirmiş bir savaş gemisini kapak resmi yapması… Bütün bunlar insanın aklına kötü olasılıkları getiriyor.
Peki o zaman, Türkiye bu projeyi avantaja dönüştürmek için ne yapmalı? Bu sorunun tek bir yanıtı yok. Ülkemizin yönetenler, bürokrasi, meslek ve ticaret odaları, büyük şirketlerin yöneticileri, üniversiteler ve daha birçok kuruluş bu konuda fikir ve çözüm üretmeli, geleceğimizi ve ne yapacağımızı planlamalı. Günü kurtarma amaçlı geçici politikalar değil, uzun vadeli stratejik planlar hayata geçirilmeli.
Yıllardır iç politika konularına gömülüp gitmiş ve dış politikada giderek yalnızlaşan ülkemizin bir an önce bu sarmaldan çıkıp bu konularla ilgilenmesinde sayısız fayda var. Doğru adımlar atılır, doğru ittifaklar sağlanırsa bu projeden ülkemiz çok kazançlı çıkar. Aksi halde ise Türk sanayisini ve KOBİ’lerini sıkıntılı günler bekliyor demektir.