Güven duygusu
Zamanında bir gazeteci İsmet İnönü’ye sormuş. Paşam siyasette, devlet ilişkilerinde en önemli unsur nedir, bir devlet adamını, bir devleti içeride ve dışarıda en kudretli yapan özellik nedir? Yılların tecrübesi İsmet Paşa birkaç saniye düşündükten sonra şu şekilde yanıt vermiş: Güven duygusu.
Bir ülkenin vatandaşlarının, ülkelerinin yöneticilerine, onların sağduyu ve dürüstlüğüne güvenmeleri her işin başıdır. Yöneticilerin dün işbirliği yaptıkları insanlara, ortaklıkları bitince düşman muamelesi yapmamalarıdır. Bazı kişi ve kurumları işlerine göre iyi ya da kötü ilan etmeleri değildir.
Güven duygusu o ülkenin ekonomisinin de belkemiğidir. Her şeyden önce ekonomi yönetiminin güven vermesi gereklidir. Ettikleri lafların, verdiklerin sözlerin, yaptıkları yorumların halka ve piyasa aktörlerine güven aşılamasıdır. Bugün söylediklerini yarın inkâr edecekler hissi vermemektir. Dün iyi dediklerine, bugün kötü dememeleridir.
Devletler, kurumlar ve o kurumları yöneten bürokrasiden oluşurlar. Bakanlıklar, müsteşarlıklar, merkez bankası, hariciye, ordu, yargı vb… Tüm bunların sadakat değil liyakate göre çalışması o güven duygusunun bel kemiğidir. O kurumların işleyişinin memleketin menfaatine göre değil de bazı kişilerin siyasi çıkarlarına göre yapıldığının şüphesinin oluşmamasıdır güven duygusu.
O kurumların yayınladıkları verilerin, yaptıkları duyuruların, aldıkları kararların inandırıcı olmasıdır. Gerçekleri yansıttığına olan inançtır. Deyim yerinde ise makyajlanmış, o günün siyasi şartlarına göre uydurulmuş intibaı vermemesidir.
Örneğin, ilan edilen enflasyon oranının halkın gerçekte hissettiği fiyat artışı ile uzaktan yakından alakası olmaması o güven duygusunu yıkar. Ekonomi yolunda, her şey çok güzel, herkes bizi kıskanıyor denirken halkın bir kısmı tanzim satışı denen ucuz sebze meyve satışı için sıra bekliyorsa, güven kaybolur.
Bütün bu olan biteni haber yapacak tarafsız ve bağımsız bir medya olması gerekir. Tüm ileri memleketlerde yasama-yürütme-yargı’dan sonra dördüncü kuvvet olarak medya kabul edilir. Ona bu gücü veren bağımsızlığı ve tarafsızlığıdır.
Medya bile yandaş-muhalif diye ikiye bölündü ise, yaptıkları haberlere güven kalmadı ise o ülkenin hali haraptır. Sırf siyasi nedenlerden ötürü birinin ak dediğine ötekisi kara diyorsa o ülkenin çok çekeceği vardır. İnsanların okudukları gazeteye, seyrettikleri haberlere güvenemediği bir ülkenin akıbeti çok kötüdür.
Neden mi? Çünkü, böyle ortamlarda insanlar akılcı, rasyonel yorum ve analizler duymadıkları için her olan bitenin arkasında bir komplo teorisi, iç hainler, dış güçler, hatta mistik-metafizik yapılar arar hale gelirler. Zamanla insanların gerçekle olan bağları bile zedelenmeye başlar. Sorunların sebebi doğru tespit edilemediği için çözülmeleri de zorlaşır hatta imkânsız hale gelir.
Adalet mülkün temelidir. Yargıya güven kalmadı ise, yargının siyasallaştığına dair şüpheler arttı ise, hukukun değil siyasi gücün üstün olduğu, tanıdık ve torpille işlerin hallolduğuna dair bir izlenim varsa güvensizlik tavana vurur.
Böyle ülkelere yabancı yatırımcı, sermaye de gelmez. Hatta mevcut olan da kaçar gider. Durum daha da vahimleşirse insanlar kendi ülkesinden kaçar hale gelir. Zengini de fakiri de gitmek için bir yol bulmaya bakar. Neden? İnsanlar devlete, kanuna, hukuka hatta birbirlerine bile güvenmedikleri için.
Bilirsiniz, bu ikili ilişkilerimizde bile bu şekildedir. Sevdiğiniz, eşiniz, bir yakın arkadaşınız ile bazı konularda anlaşamayabilirsiniz. Hatta kavga edip, barışabilirsiniz.
Ama size sürekli yalan söylediği, aldattığı, gizli gizli kandırdığı hissine kapılırsanız; hatta bunları net bir şekilde görürseniz… Yani ona olan güveniniz kayboldu ise… O zaman o ilişki bir daha onarılmayacak yaralar alır.
Güven duygusu kayboldu ise elde kalanların bir anlamı kalmaz. Bu, günlük hayatta da ekonomide de devlet yönetiminde de böyledir.