ABD Yaptırımları
Ne zamandır başlaması beklenen ve Türkiye’nin defaten gündeme getirdiği Fırat’ın doğusunun terörden arındırılması harekâtı geçen hafta başladı. Barış Pınarı harekâtı dileriz ki hızlıca amacına ulaşır ve askerlerimiz burunları bile kanamadan bu harekâtı tamamlarlar.
Harekât başlar başlamaz ise ABD başta olmak üzere neredeyse tüm Dünya’dan tepkiler gelmeye başladı. Kendisi için bir tek savaşa girmediğimiz kalmış olan Filistin bile bizi kınadı. İslam ümmetinden ülkelerin büyük çoğunluğu da öyle. Aramızın çok iyi olduğu dostumuz Katar dahi Arap Birliği’ndeki oturumda çekimser kaldı.
AB ülkeleri de aynı şekilde tavır sergilediler. Macaristan ve İngiltere’nin engel olması ile topluca bir kınama kararı alamadılar. Yine tüm AB ortak bir kararla Türkiye’ye silah ambargosu da koyamadı. Ancak bu sefer de Almanya ve Fransa başta olmak üzere bazı Avrupa ülkeleri kendi başlarına Türkiye’ye silah satışını askıya aldılar.
Biz açıkçası bazı AB ülkelerinin uygulayacağı silah ambargosundan bir netice çıkacağını sanmıyoruz. Hem Türkiye kendi savunma sanayisini çok ilerlettiği için hem de askeri satın alma ihtiyacının başka ülkeler kanalı ile karşılanması mümkün olduğu için. Aynı şekilde AB’den bir ticari ambargo da bizce ihtimal dışı. Zira AB ülkeleri ile Türk ekonomisi artık geri dönülmez şekilde entegre durumdadır.
Ancak ABD tarafından yapılması düşünülen yaptırımların listesine baktığımız zaman ülkemiz açısından sıkıntılılara neden olabileceğini görebiliyoruz. ABD zaten daha önce S400 konusu yüzünden CAATSA yaptırımlarını gündeme getirmiş, sonra ertelemişti. Geçtiğimiz haftalarda bu konu ile bir yazı kaleme almıştık.
Yaptırımlar konusunda özellikle bankalara ve çeşitli sektörlere getirilecek olan yaptırımlar ekonomimizi zorlayabilir. Hele ki bu durumdaki Türk şirketleri ile üçüncü ülkelerin de ticaret yapmasına yaptırım gelirse durum daha da ciddileşecektir. Halk Bankası hakkında haber sitelerinde dolaşan ABD kaynaklı çeşitli dedikodular bunun bir örneği. Dileriz ki öyle olmaz.
ABD Yaptırımlarında ilginç olan Başkan Trump’ın durumu. Kendisi harekât başından bu yana bir Türkiye’nin lehine bir aleyhine birçok tweet attı. Zaten yaptırım kararnamesi de kendisi tarafından çıkarıldı ve uygulaması konusunda yetki kendisine ait. Yani bütün bunlar gerçekleşecek diye bir kesinlik yok.
Görünen o ki ABD Başkanı diplomatik duruma göre bu yaptırımları adeta demoklesin kılıcı gibi ülkemize karşı koz olarak kullanacak.
Zaten bu yazı kaleme alındığı sırada ABD Başkan Yardımcısı Pence ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ankara’da yüz yüze bir görüşme yapacakları haberleri TV’de yayınlanıyordu. Bu sorunlar masaya yatırılır ve sorunsuzca hallolur, en azından şu anki tatsız ortam biraz durulur diye bekliyoruz.
Kaldı ki Türkiye ile ABD arasında bu tarz gerilimler ilk değil. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında da ABD ülkemize ambargo uygulamış, Türkiye de buna misilleme olarak İncirlik başta olmak üzere birçok Amerikan üs ve tesisini kullanıma kapatmıştı. 12 Eylül 1980’de ABD Başkanı’na “bizim çocuklar başardı” diye bildirilen darbeye kadar da bu ambargo -kısmen hafiflemiş olarak- devam etti.
Peki bu olası yaptırımların bize etkisi olur mu, ya da ne kadar olur? Açıkçası bu soruya hiç olmaz, bizi etkilemez diye yanıt verebilmeyi çok isterdik. Ancak kazın ayağı öyle değil.
En önemli etki muhtemelen Türkiye’ye yabancı sermaye, yabancı kaynak girişinde olacaktır. Bu da Türk ekonomisinin ezeli sorunu olan sermaye yetersizliğini daha da ciddileştirecektir. Paranın bulunması zor, bulunanın da maliyeti yüksek olacaktır.
Bu noktada bir şansımız var. O da Ağustos itibarı ile Türkiye’de cari açığın geçen yılki 50 milyar dolar rakamından 5 milyar dolar rakamına gerilemiş olmasıdır. Böyle zor bir döneme yüksek cari açıkla yakalansak çok daha zor durumda kalabilirdik.
Cari açığın düşmüş olması gerçekten olumlu bir gösterge. Ama ne kadar sürdürülebilir onu kestirmek zor. Zira bu düşüş yerli üretimin ve ihracatın artmasından değil pahalı döviz yüzünden ithalatın azalmasından kaynaklanıyor. Biraz da bu seneki turizm gelirlerinin yüksek olmasından.
Buna ek olarak iç piyasadaki genel durgunluk, bankaların kredi kullandırmaktaki isteksizliği, bir süredir durulmuş olan ama yeniden duymaya başladığımız konkordato haberleri… Bütün bunlar da maalesef işin tuzu biberi olur; yaptırımları göğüslememizi zorlaştırır.
Ünlü TV dizisi Games of Thrones’da bir deyim vardır; Winter is coming, kış geliyor! Bu deyim, yaklaşan bir bela, sıkıntı ya da zor zamanlar anlamında mecazen kullanılır.
Önümüzde kış ayları var. Mecazi olarak değil, mevsimsel olarak Türkiye’ye kış geliyor. Dileriz ki Barış Pınarı harekâtı zaferle ve sorunsuzca bir an önce sonuçlanır. Ve böylece ülkemiz yaptırımların, ekonomik bir darboğazın karakışına yakalanmaktan kurtulmuş olur.