Erdoğan rakip adayın gecikmesinden şikayetçi midir?
Son olarak İYİ Parti lideri Meral Akşener dile getirdi. “Seçim tarihini açıkla, ertesi gün adayımızı ilan edelim” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve Cumhur İttifakı’nın aylardır yaptığı çağrıya böyle cevap verdi Akşener. Bilindiği gibi, altılı masa liderlerinin tamamı böyle düşünüyor.
Görünürde bu tavır bir rest, özgüven ve meydan okuma içeriyor. Yani, muhalefet seçime hazır ve aday ismini gizleyerek iktidarın merakını artırıyor. İktidarın sürekli hata yapması nedeniyle zamanın kendi lehlerine gelişmesinden yararlanıyor. Muhalefet bir yandan da adayı erken açıklamayıp yıpranmasını önlemek gibi bir ihtiyat gözetiyor. Buraya kadar güzel…
Ancak, meselenin iktidar açısından da siyasi anlamı ve avantajları var. Birincisi ve en önemlisi ekonomide tablonun bu kadar olumsuz olduğu ortamda beş yıllık dönemi sonuna kadar kullanabilecek olmak büyük bir başarıdır. Diyebiliriz ki Erdoğan’ın en büyük siyasi başarısı, bu ekonomiye rağmen erken seçime gitmeden zamanında seçim yapabilmek olacaktır. Böylelikle zımnen, aslında ekonominin o kadar da kötü olmadığı, olağanüstü bir yönetim problemi bulunmadığı ve durumun abartıldığı kanaati pekişmektedir. Bu sayede iktidar ekonomi bakanlarını, Merkez Bankası başkanlarını defalarca değiştirebilmekte ve ömrü birkaç ayı geçmeyen ekonomi modelleri veya ağır maliyetli enstrümanlarla şansını deneyebilmektedir. Sadece son bir yılda Çin modeli, rekabetçi kur ve cari açığı azaltma modelinden enflasyonla büyüme modeline, oradan kur korumalı mevduatla Türkiye ekonomi modeline; olmayınca yeniden enflasyonu azaltma modeline ve en nihayet gelire endeksli senede kadar birbiriyle alakasız birçok yöntemi deneme imkanına kavuşmuştur. Her modelin ve enstrümanın sisteme, bütçeye ve gelecek yıllara yüklediği maliyetlerine aldırmadan, sınırsızca deney yapabilmek bulunmaz bir siyasi imtiyazdır. Bu yolu, seçim takviminde kararı Erdoğan’a tamamen teslim ederek muhalefet kolaylaştırmıştır. Aday belirleme kararı rutin seçim takvimine bağlandığı için iktidarın üzerindeki erken seçim baskısı tamamen bitmiş durumdadır. Yakın tarihin en büyük enflasyonu, hayat pahalılığı, kur şoku, işsizliği ve faiz oranları yaşanırken, iktidarın süreyi sonuna kadar kullanarak seçime gitmesi küçümsenemez bir siyasi başarıdır ve bunda muhalefetin payı büyüktür.
Dolayısıyla, Erdoğan’ın altılı masadan gelen “Seçimi açıkla, adayı açıklayalım” tavrından şikayetçi olduğu düşünülemez. Çünkü, aday erkenden açıklanmış olsaydı erken seçim baskısı artacak ve büyük ihtimalle de bu baskı sonuç alacaktı. Muhalefetin analizin aksine altılı masanın adayı değil, Erdoğan yıpranacaktı. Ayrıca, bu ağır şartlarda bile olduğu yerde yıpranan bir muhalefet adayı endişesi varsa, o doğru aday da değildir. Adayı erken ilan etmenin riskini almak bir siyasi vizyon anlamı taşırdı. Adı sanı belli bir alternatifin ortaya çıkması mevcut ekonomik şartların da eşlik etmesiyle, “Daha fazla vakit ve kaynak kaybetmeden hemen seçim” duygusunu güçlendirecekti.
Muhalefet, zaman kendi lehlerine çalışıyor düşüncesiyle aday ilanını geciktirmekle, en büyük kozunu kaybetmiş oluyor. Ülkeyi erken seçime zorlamanın sandıkta siyasi avantajı olacaktı; bunu elinin tersiyle itmiş oluyor. Erdoğan için en kötüsü, ekonomik kriz nedeniyle seçime gitmek mecburiyetiydi. Bu problem ortadan kalkıyor. Bu saatten sonra, seçime kadar dilerse birkaç yeni ekonomik model bile deneyebilir…
İktidar ve Erdoğan için işler yolunda gitmese de muhalefetin cömert ve şefkatli tutumu nedeniyle daha kötüsünden kurtulma şansı kazanıyor. Aday açıklanmadığı için ve hatta muhalefetin iskeleti oluşmadığı için hala “rakipsiz bir iktidar” görüntüsü korunuyor. Muhtemelen bir ara; işler kontrolden çıktığında tablo daha kötüleşmeden erken seçime gitmeyi tasarlayan Erdoğan, şimdi buna hiç ihtiyaç olmadığı görmenin mutluluğunu yaşıyor.