Dikensiz gül bahçesi
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve iktidar için önümüzdeki dönem, hiçbir mazerete sığınamayacakları kadar harika bir fırsatlar dönemi olmaya başladı. Sadece seçim galibiyetinin sunduğu imkanlar değil, iktidarı daha da rahatlatacak bir siyasi iklim de hızla oluşmak üzere.
Zira muhalefet seçim yenilgisinden daha dikkat çekici olarak, bir seçim yaşanmamış gibi hayata devam etme azim ve kararlılığı sergiliyor. Millet İttifakı partileri ittifak sürecinde birçok alanda ortak politikalar geliştirirken sergiledikleri tutumun benzerini şimdi de sergiliyor. Özellikle CHP ekseninde konuşulsa da “değişim” esasen ittifak üyelerinin tamamı için bir şekilde gündemde olan bir konudur. Değişim bir şekilde, bir yolla, bir formla cevaplanması gereken bir sorudur. Ama görünen o ki CHP başta olmak üzere bütün partilerin değişime karşı bağışıklığı bulunuyor.
Şu ana kadar geçen süreyi ve gelişmeleri özetleyelim…
Önce İyi Parti ve Akşener, değişim adına kongre ve yeniden güvenoyu adımını attı. Yeterli olup olmadığı tartışılır ama en erken, hatta tek hamle yapan lider Akşener oldu diyebiliriz. Bugünkü kongreden sonra da muhtemelen yeni bir ekiple yola çıkarak 14/28 Mayıs defterini kapatacak. İttifakın ikinci büyük ortağında durum böyle.
Değişim tartışmalarının birinci adresi CHP’de ise taleplere verilen cevap, tarihi belirsiz olan kongre takviminden ibaret… Üstü kapalı konuşmalarından anlaşıldığı kadarıyla, 14/28 Mayıs yenilgisinden sonra Kılıçdaroğlu’yla devam edilemeyeceğini düşünen ve genel başkanlığa talip olan İmamoğlu’na bu süreçte yeni bir rol verilmiyor. Rolü partisinin mevcut yönetim yapısı vermiyor. Öte yandan, sadece seçim sonuçları değil, mesela İmamoğlu’na siyasi yasak getirme potansiyeli içeren birden fazla dava bile süreçte bir faktör olarak hesaba katılmıyor.
Gelelim DEVA, Gelecek ve Saadet’e… İki partinin; yani Gelecek ve DEVA’nın en başta ayrı ayrı yola çıkmalarının ne büyük yanlış olduğu seçimde görüldü. Ardından, ikisinin ve Saadet’le birlikte üçünün tek listeyle seçime girme imkanı da ıskalandı. Şimdi anlaşıldığı kadarıyla ikisi veya üçünün birleşerek Meclis’te grup kurma imkanı bile zayıflamış durumda. Ne denir? Geçtiğimiz günlerde Serkan Özcan “İki partinin ayrı olmasını izah edemiyorum” demişti. Dün de Ahmet Taşgetiren mevcut durumun yanlışlığını olabilecek en nazik şekliyle yazdı. Daha fazla söze lüzum yok, ilave sözün faydası da yok.
Bütün partiler ve liderler yola böyle devam ederse; yani bir şey olmamış gibi mesaiye devam ederlerse, bu durumun ilk yerel seçim dahil her sandıkta rakiplerinin işine çok yarayacağını söylemek abartı da olmaz yanlış da…
Malum, siyasette avantaj ve her türlü üstünlük iktidardan yanadır. Muhalefetin hal ve davranışları da bu üstünlüğü perçinlemektedir. Cumhurbaşkanlığı ve Meclis zaferine ilaveten, muhalefetin seçim sonrası adımlarda isteksiz veya yetersiz oluşu iktidar için önümüzdeki beş yıllık icraat dönemi için büyük fırsattır.
Bir demokraside iktidar için bahçe bu kadar dikensiz olabilirdi, oldu. Millet İttifakı’nın “ittifak” potansiyeli hala bitmiş olmamakla birlikte bugünkü seviye kaybı da Erdoğan için yeterli sayılır. Altı parti açık ki seçim öncesi olduğu kadar bile tehdit içermiyor. Kaldı ki muhtemel anayasa değişikliği girişiminde ittifaktaki bazı partilerin desteğini alma ihtimali de bulunuyor.
Bütün faktörler alt alta toplandığında ortaya çıkan imkan iktidar için benzersizdir. Başkanlık sisteminde başkanın sahip olduğu yetkiler sayesinde icraat için zaten mazereti yoktur ama Erdoğan için ikinci dönem yetkilerin yanında siyasi ve psikolojik bir zeminin rahatlığıyla başlamıştır.