Cevapsız sorular ekonomisi
Dolar’ın 10 liraya çıktığı gün, henüz Kasım’ın ikinci haftasıydı. Bir ay kadar önce yani. Herkesin birden “Bu kadar da olmaz” diye feveran ettiği yeni bir eşikti. Yeni bir eşik çünkü bugün Dolar 17’yi, Euro 19’u, Sterlin 22’yi geçince artık eşiklerden söz edilemez olsa da tabelada 10’u görünce, sonrası hakkında herkesin bir fikri oluşmuştu. Oluşan o fikir de aksamadan kendi kehanetini gerçekleştiriyor. Kötü bir ekonomi yönetimi, üzerine kötü kararlar ve Türkiye her adımda krizin biraz daha derinini kazmayı başarıyor.
Düşünün, aşılan her ürkütücü eşik sadece birkaç gün sonra, “Çok kötü ama bari oraya dönebilsek” dedirtiyor. Mesela, 1 Dolar eşittir 10 TL’ye dönebilmek. Şimdi hayal olsa da sadece bir ay önce böyleydi…
Hazin olan Türkiye’nin bugünkü durumu hiç hak etmemesi ve çok kolay hamlelerle kendini bu durumdan kurtarabilecek olmasıydı. Pandemiye rağmen böyle olabilirdi ki zaten Türkiye krize çok daha önce girmişti. Pandemili veya pandemisiz; her iki durumda kötü yönetimin mazereti yoktur.
Ekonomi uçmadan, kaçmadan, hamasete mahkum edilmeden rutin mesaide idare edilseydi bile, Dolar bugün 5; üzerine bilinmezliklerin maliyeti eklense de en fazla 6 lira olacaktı. Çünkü kur, 15 senedir hep bu yolda seyrediyordu. Elimizde, neyin ne olacağına dair güçlü bir referans var yani. Ama içeride ve dışarıda zincirleme hatalar ve başarısız girişimler; hatada ısrar etmek ve son olarak da enflasyonun nedenine dair insanlık tecrübesini reddeden Çin/Türk ekonomi modelini üretmek Türk Lirası’nın daha da değersiz hale getirdi.
Dolar önemli çünkü Türkiye Dolar’a ve genel olarak dövize bağımlı bir ülkedir. Yani insanları Dolar’la maaş almasa da Dolar’la yaşayan bir ekonomi burası. Özel sektörün ve kamunun büyük bir dış borcu var, Dolar’la… Vatandaşlarının tasarruflarının yüzde 60’dan fazlası dövizle, Dolar’la… Vatandaşın sisteme güvenmek yerine yastık altında tuttuğu bütün tasarruf hem altın, hem Dolar’la… İhracatının yüzde 70’den fazlası ithalata bağımlı, o da Dolar’la… Bütün köprü, otoyol, tünel, havaalanı, hastane vesaire projelerinin garanti ödeme taahhütü Dolar’la… Bakkal market rafındaki ürünlerin bile ya tamamı ya da bir parçasının üretimi Dolar’la… Türkiye iyi kötü yüzünü dünyaya dönerken gençleri ve girişimcileri küresel sahnede rol almaya başlamıştı; onların yolunu açacak, dişten tırnaktan artırılması gereken küçük sermayeler de Dolar’la…
Yani Türkiye Dolar’la kazanmıyor ama daha kötüsü, Dolar’la ödüyor…. Kim, birkaç hafta önce “Dolar artarsa artsın. Biz ihracattan parayı vuracağız” hevesine kapıldıysa, bu küçük ayrıntıyı unutmuş olmalı. O ayrıntının sadece dış borçlara ilave maliyeti ise birkaç gün önce 2 trilyon TL’yi geçmişti. Son artıştan sonra yeni hesabı yapmaya ise mecal kalmadı. Kur artışı ayrıca, TL ile kazananların hayatına nasıl tesir edecek, zaten patlamış olan enflasyonu kim bilir nerelere taşıyacak.
Bir bilinmez mesele daha… Çok değil, iki sene önce Dolar’ı 7 lirada tutabilmek için 128 milyar Dolar Merkez Bankası rezervini buharlaştıran kötü yönetim şimdi de eldeki son dövizleri bozduruyor. TL’nin başına gelecekler bilerek göstere göstere faiz indirip sonra da TL’yi tutmak için piyasaya döviz vermenin mantığını anlamak öyle zor ki! Niye? Gerçekten niye? Üstelik ilk dört müdahale işe yaramamışken bir kez daha denemek niye? Peki, kur bu seviyedeyken kimsenin faize ve yatırıma bakmayacağı aşikarken, halka elde avuçta ne varsa faize yatırma çağrısı yapmanın mantığı nedir?
Ve peki, sokaktaki vatandaştan sanayiciye kadar cevapsız kalan çağrıların ekonomi politikalarına verdiği güvensizlik oyunu görmeden daha nereye kadar?