İnsan olarak Hz. Peygamber

Bir önceki yazımda Mevlid kandili dolayısıyla ‘İnsan olarak Hz. Peygamber’in bütün devirler için ilkesel değer taşıyan erdemlerinden birkaç örnek sunmuştum. O konuyu tamamlamak isterim.

***

Peygamber efendimiz, “Yaşlandınız!” diyen birine, “Beni Hud ve Şûrâ sureleri yaşlandırdı” demişti. Çünkü her iki surede geçen bir ayette “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” buyurulmuştu. İslâm dini hiçbir insanı hatasız kabul etmemiştir. Bu yüzden Peygamberimiz, sık sık tövbe ettiğini söyler, ahlâkını güzelleştirmesi için Allah’a dua ederdi.

Kur’ân-ı Kerîm’in de belirtildiği gibi, kötülüklerin en fenası, insanın inanmadığı bir görüşü savunması, kendisinin yapmadığı bir işi başkasına emretmesidir. Bu noktada Hz. Peygamber’in kendi kendisiyle çeliştiğine dair tek bir örnek yoktur. Nitekim düşmanları tarafından bile Muhammedü’l-emîn diye anılmış; risâletine ilk inananlar kendisini en iyi tanıyanlar olmuştur.

Kur’an’ın birkaç ayetinde Hz. Peygamber, bazı küçük yanılgıları sebebiyle uyarılmıştır. Bu ayetler onun ilah gibi görülmemesi bakımından önemlidir. Fakat bundan daha önemlisi şudur ki, Peygamberimiz bu ayetleri itibar kaybedeceği endişesine kapılmadan halka okumuş, duyurmuştur. Kur’an’ın tamamı gibi bu ayetler de namazlarda okunabilir. Tarihte kendisini eleştiren sözleri okumayı ibadet sayacak kadar ahlâkta yücelmiş bir başka şahsiyet yoktur. Sonraları akıl, bilgi ve fazilet timsali gösterilecek olan Hz. Ali, hicret sırasında onun ölüm döşeğine girerken ne ahmaktı ne de çıkar peşindeydi. Sadece bu ahlâk abidesini uğrunda ölmeye değer bilmişti. Bugünkü İncillere göre Hz. İsa idama götürülürken en yakın dostları olan Havariler ortalıktan sıvışmış; hatta biri de korkusundan onu ihbar etmişti.

Resulullah’ın düşmanları onu, atalarının dinini terk ettiği, şair, mecnun, sihirbaz olduğu gibi saçmalıklarla halkın gözünden düşürmeye çalıştılar. Fakat -Hıristiyan ilâhiyatçı M. Watt’ın da dediği gibi- “Hz. Muhammed’in çağdaşları onda hiçbir ahlâkî kusur göremediler.”

Mekke’nin fethi sırasında Müşriklerin lideri Ebu Süfyan huzuruna geldiğinde Hz. Peygamber onu saygıyla karşılamış, ayrıca bütün suçluları affettiğini duyurmuştu. Bu tavır bize, eşsiz bir cesarete sahip muzaffer bir liderin, aynı zamanda alçakgönüllü, kinden uzak ve bağışlayıcı olması lazım geldiğini öğretir. Cahiliye döneminde Araplar acizlik ve korkaklıktan nefret eder, ancak güçlü olduğu halde öfkesini yenip affedenlere de büyük saygı duyarlardı. Eğer Hz. Peygamber’in hoşgörüsü acizlikten ileri gelseydi veya cesareti kendisine gurur ve kibir verseydi asla sevilmez ve adı bile unutulurdu.

***

Bir bina bir tuğla koyarak başlar. Peygamberimizi beşerî planda başarılı kılan, inananlarına “Anam babam sana feda olsun” diyecekleri kadar kendisini sevdiren asıl erdemleri, onun bir yetimin başını okşaması, bir yoksulun, bir kölenin, yaşlı bir kadının gönlünü mutlu edecek küçük iyilikler yapmasıydı (ki bunları çok yapardı); yani insan olmasıydı.

Sevgili Peygamberimiz, hiçbir zaman tek bayrak altında toplanamamış Arapları ilk defa ve sadece on yılda siyasi birliğe kavuşturdu ve bütün Arap coğrafyasının tek devlet başkanı oldu. Ama ilk gündeki tevazuu ne idiyse son gününde de o oldu. Tarihte sarayı olmayan tek devlet başkanı… Sevgili eşi Aişe’nin kucağında ruhunu teslim ettiği ev, Medine’ye geldiğinde elleriyle yaptığı, üstü hurma dallarıyla kapatılmış derme çatma evdi.

Bugün “Peygamber’in Sünnetine dil uzattırmayız!” tarzı laflarla ona buna parmak sallayanlar ve hepimiz, bilelim ki, Peygamber’in Sünneti işte buydu. Âleme nizam vermeye kalkmadan önce dönüp kendimize bakalım; önce kendimizi nefis hegemonyasının ve dünya-perestliğin esaretinden kurtaralım. İşte Peygamber ahlakının ve Sünnetinin özü budur.

YORUMLAR (7)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
7 Yorum