Hutbe ve hayat tarzı
Allah devletimize, milletimize yardım etsin; zor bir dönem yaşıyoruz. DAİŞ denilen ilkel zihniyetli örgüt yılbaşında onca cana kıydı; onca insanı yaraladı. Olayın öncesindeki Cuma namazında her yılbaşı öncesi gibi bir hutbe okundu. Fakat bir türlü güzelleştiremediğimiz çirkin siyaset hemen harekete geçti ve bu hutbe ile katliam arasında bir ilişki kurdu.
***
Maalesef İslâm ülkelerinde dinimiz üzerinden kavgalar veriliyor. Aslında kavga konularının din ile ilgisi yok. Mesele şu: İslâm toplumları en az iki yüz senedir siyasi ve ekonomik bir gerilik ve yenilmişlik yaşıyor. Yöneticiler ve siyasal elitler bu sorunları rasyonel yollardan aşma iradesini gösteremediler. Halklarının nezdindeki itibarlarını da 20. yüzyıl sonlarına kadar –aslında Batı kaynaklı olan- değişik ideolojiler üzerinden korumaya çalıştılar. Arap ülkelerinde krallıklar veya BAAS, Nâsır, Kaddafi tipi sosyalist akımlar ve bizde laikçilik (laiklik değil) böyle bir işlev gördü. Tabii bunlar kendi karşıtlarını da üretti.
İslâm toplumlarında siyasal elitler neden başarılı olamadılar? Çünkü gelişmenin, ilerlemenin yolu belli: Akla, ilme-irfana, dünya gerçeklerine uygun çözümler geliştirmek; devlet aklını, üniversiteleri ve diğer bilim kurumlarını buna göre oluşturmak, toplumu buna göre eğitip donatmak… Fakat İslâm toplumlarında siyasi elitler kendi ideolojilerinin hamasetini yapıp, bu sayede iktidarlarını ve çıkarlarını ayakta tutmayı, ülkelerinin ve toplumlarının uzun vadeli gelişmesine, itibar kazanmasına tercih ettiler. Sonunda bu ideolojilerin karın doyurmadığı anlaşılınca bu kez karşıtlarınca piyasaya din sürüldü. İşte “siyasal İslâmcılık” denilen ideoloji böyle ortaya çıktı. Bunları anlatmaktan maksadım hutbe ve “hayat tarzı” tartışmasının arkasında böyle bir gerilimin olduğuna dikkat çekmektir.
***
Yıldıray Oğur “Cuma hutbesinden katliam çıkarmak” başlıklı yazısında eski hutbelerden örnekleri güzel toparlamış. 1920’lerden beri yılbaşı öncesindeki Cuma hutbesinde insanların dinen yasak olan taşkınlıklardan uzak durmaları yönünde öğütler yer alır; cemaat de bunu saygıyla dinler. Son hutbede ne demiş hatip? Özetle “Değerlerimize saygılı olalım; meşruiyetten sapmayalım; israftan, kumardan, alkolden uzak duralım” demiş. Demesin mi yani?
İfade tarzı iyidir, değildir; ama söylenenlerin özü hem dinen hem hukuken doğrudur. “Toplumu din konusunda aydınlatmak” 633 sayılı yasada Diyanet’in birinci görevidir. Halkımız da böyle bilir.
Bazı ideolojik çevreler işi, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” ettiği gerekçesiyle, Sayın Görmez hakkında suç duyurusunda bulunmaya; bu hutbenin arkasında ‘siyasal sorumluluk’ aramaya kadar götürmüşler. Onlara bir önerim var: Bu ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik’ ve ‘siyasal sorumluluk’ davasını en baştan, Atatürk’ten ve onun atayıp hayatı boyunca görevde tuttuğu ilk D. İ. Başkanı Rifat Börekçi’den başlatsınlar. 1927’de okunan hutbedeki ifadeler bugün okunsa kıyamet kopar. Ama o gün –Atatürk dâhil- kimse bunu mesele yapmamış.
Diyanet’in başında (sonradan CHP milletvekili olan) Dr. Lütfi Doğan Hocamızın bulunduğu 1973 sonu hutbesinden birkaç cümle: “…Yurdumuzdaki yılbaşı günlerinin manzarasına bakarsak, Hıristiyan misyonerlerinin oldukça başarılı sonuçlar aldıklarını da üzüntü ile görürüz… Allah içkiyi, kumarı, şeytanın desteklediği aşırı eğlenme duygusunu… yasaklamışken, nedir o kumarlar, içkiler, kendinden geçercesine eğlenmeler?..”
Doksan senedir yılbaşı öncesinde okunan bu tarz hutbeler “yaşam tarzına müdahale” olmadı da şimdi mi oldu?.. Herkese şu çağrıda bulunuyorum: Siyaset meydanında mücadele etmek hakkınızdır. Ama lütfen birbirinize Din üzerinden, Diyanet üzerinden atış yapmayın. Dini de Diyanet’i de çok yordunuz.