Düşünme, istişare ve iş yapma üzerine
Allah bazı insanları konuşmak, bazılarını fikir üretmek, bazılarını da iş yapmak için yaratmıştır. Bu üçünün bir arada bulunduğu her insan en mükemmel insan olmayabilir; ama en mükemmel insanlar bunlar arasından çıkar. Hiçbir şeye yaramayan insan ise konuşmasını da düşünmesini de iş yapmasını da bilmediği için sûreta insandır o kadar. Bunlardan daha kötüsü boş konuşan, boş düşünen ve boş işler yapanlar; bunlardan da kötüsü ise kasıtlı olarak kötü konuşan, kötü düşünen ve kötü iş yapanlardır.
Elbette doğru ve hayırlı iş yapmak, yaptığını başarmak önemlidir. Kur’an-ı Kerîm’de de hayatın amacının “güzel iş yapmak” olduğu bildirilir (Mülk 67/2). Mantıkî olarak ne kadar az konuşur, az düşünür, az iş yaparsak o kadar az yanlış yaparız. Bazı dinî anlayışlar ve despotik yönetimler insanlardan bunu isterler. Ama yine de en büyük yanlış işte budur. Nitekim insanlık tecrübesi bize gösteriyor ki, konuşan, düşünen ve iş yapan, bu alanlarda özgür bırakılan insanlar ve böyle insanlardan oluşan toplumlar daha başarılı olmuşlar; buna karşılık siyaset, devlet, din gibi güçleri kullanarak insanların konuşmaktan, düşünmekten ve iş yapmaktan korkutulduğu, uzaklaştırıldığı toplumlar daha başarısız olmuşlardır.
***
Bir şey daha var: Bazı insanlar müthiş bir iş yapma ve başarma tutkusuna sahiptirler. Hepimizin tanıdığı böyle insanlar vardır. Onlar “çok çalışmamız lazım” şeklindeki haklı bir gerekçeyle sürekli iş yaparlar, işlerini takip ederler ve bitirirler. Prensipleri laf üretmek değil, iş üretmektir. Hele bizim gibi çok konuşup az iş yapan, bu yüzden de geçmişte çok zaman kaybetmiş toplumlarda “çok çalışmamız lazım” anlayışı çok haklı ve değerlidir; toplam olarak bakıldığında böyle insanlar toplum için de bir nimettir.
***
Fakat görüp bildiğim örneklerin bende uyandırdığı kanaate göre, çok hızlı -daha doğru bir ifadeyle- acele karar verme ve iş bitirme telaşı olan insanlarda şöyle bir sorun oluşuyor: Bunlar zamanlarının ve enerjilerinin neredeyse tamamını iş “yapmaya” ayırdıkları için yapacakları işlerin doğru, haklı, gerekli, realist, faydalı, yerinde ve zamanında olup olmadığı üzerinde “konuşmaya” yani “istişareye” ve “düşünmeye” yeterince vakit bulamıyorlar; çoğu zaman tek başlarına karar veriyor ve başlıyorlar. Bu sebeple yapılan iş bazen beklenen faydayı ya beklendiği kadar ya da hiç sağlamıyor; hatta bazen de -beklenenin tersine- zararla sonuçlanıyor. Bunun örneklerini bireysel hayatta da toplumsal hayatta da görebiliriz.
Bu şekilde iş yapmaya ve bitirmeye odaklananlar, iş yapma sürecinde bile “düşünme” ve “istişare” şartlarına gerektiği kadar uymadıkları, sırf başarıya odaklandıkları için zaman zaman işin sonucunun ne vereceğini göremiyor; göstermeye uğraşanları ise çoğu zaman boş konuşmakla, bazen de kötü niyetle, hatta ihanetle suçluyorlar. Halbuki iş yapmanın yanında, işin önemi, doğruluğu, faydası ve gerekliliği üzerine de düşünseler ve bu konularda düşünce üretenleri dinlemeye tahammül gösterip uygun bulduklarını dikkate alsalar, -sadece fikirleri değil- doğru, haklı ve faydalı işler başarmanın mutluluğunu da paylaşacaklardır.
İslâm’ın Hz. Peygamber sonrası neslinden olup, dindarlık, bilgi ve bilgelikte herkesin otorite olarak tanıdığı Hasan-ı Basrî şöyle der:
“Bir topluluk bir işe başlarken birbiriyle istişare ederlerse Yüce Allah mutlaka onları başarabileceklerinin en doğrusuna ulaştırır. Çünkü istişare, akılların ve zihinlerin birleşmesidir. Akıllar ve zihinler bir araya gelince doğru ve isabetli sonuca ulaşmak, tek tek akıllara göre hem daha çabuk hem de daha üst düzeyde olur” (Mâtürîdî, Teʾvîlât, Beyrut 2005, IX, 133).