Din görevlilerinin eğitimi
Bir önceki yazımda ‘hoca efendi’ modelimizden bahsetmiş; bu husustaki eksikliğimizin, temelde din adamlarımızın eğitimindeki kusurlarımızdan kaynaklandığını belirtmiştim. Bu eğitimin sadece bir din meselesi değil, ülkemizin geleceği için bir varlık meselesi olduğunu düşünüyorum. Buna rağmen İmam-Hatip Liseleri ve İlâhiyat Fakültelerinin hocaları derslerinde öğrencilerinin din adamı olacaklarını genellikle dikkate almazlar; müfredat da bu anlayışla düzenlenmemiştir. Bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ihmalinin de olduğunu düşünüyorum.
Din adamı adayımızın, cemaatin ortasına düşmeden önce hangi sorunlarla karşılaşacağını ve bunları nasıl çözebileceğini, hangi fedakârlıklara göğüs germesi gerekeceğini önceden bilmesi; buna hazır hale getirilmesi gerekmektedir. Mesleki başarıda, okulların verdiği bilgiler yanında, mesleğin icra edilmesi sürecindeki bilgi ve tecrübe birikimi de önemlidir. Bu noktada ciddi bir sorun da baştan sona gözden geçirilip bir sisteme bağlanması gereken Başkanlığın hizmet içi eğitim çalışmalarıdır.
Günümüzde cemaatin eğitim seviyesi yükselmiştir. Bu sebeple cami görevlilerinin, cemaatin gözünde saygınlık kazanabilmeleri için sürekli kendilerini yenilemeleri gerekmektedir. Müftülüğüm sırasında ahlâkî tutumları ve sosyal faaliyetlerinin yanında, bilgi donanımı bakımından da yetkin olan din adamlarının hem cami cemaatinden hem de yöre sakinlerinden saygı gördüklerini, model şahsiyet haline geldiklerini gördüm. Bunun için camilerin imam odaları; fiziki yapısı, kütüphane, dijital tesis vb. imkânlarıyla çalışma, görüşme ve danışma odası olacak şekilde tasarlanmalıdır.
***
Diyanet, ülkemizin yaygın eğitim imkânına sahip en büyük teşkilatı olmasına rağmen –ülkenin genel durumundan da anlaşılıyor ki- bu işlevini gerektiği ölçüde yerine getirememektedir. Görevlilere yaptığım konuşmalarda bir örnek olsun diye sık sık şunu söylerim: “Bir yerde her Allah’ın günü kadınlar dövülüyor, öldürülüyorsa orada Diyanet yoktur.” Bu tür olaylar olduğunda, başta çevrenin din görevlileri olmak üzere Diyanet yetkililerinin gözüne uyku girmemelidir. Resûl-i Zişan efendimiz “Müslümanların sorunlarıyla ilgilenmeyenler Müslümanlardan değildir” buyurur. Kendi ruh dünyasında böyle bir ahlâkî dindarlığa ulaşamamış bir din adamının toplumsal vicdanlarda yapıcı ve yaşatıcı bir dindarlığı geliştirmesi mümkün müdür?
Bir yerde sorunlar varsa orada mutlaka eğitimsizlik var demektir; bundan daha kötüsü, orada sakat bir eğitimin olmasıdır. İlgili devlet kurumlarımızın ertelenemez görevlerinden biri, sorun üreten değil sorun çözen bir din eğitimi ve öğretimini kurumsal hale getirecek projeler oluşturması ve uygulamasıdır. Çünkü –mesela- bozulan ekonomiyi birkaç yılda düzeltmek mümkündür; ama -tecrübeler gösteriyor ki- bozulan insan varlığımızı düzeltmek asırları almaktadır.
***
Takdir ve teşekkür
Geçtiğimiz hafta sonu KURAMER mensupları Ali Bardakoğlu, Ahmet Ertürk, Mustafa Öztürk ve bendeniz, İnönü Üniversitesi’nin davetlisi olarak Malatya’daydık. Dolu dolu programlara katıldık. Malatya’nın gönül ve fikir rehberleri Üç Saidler’in açtıkları ışıklı yolda ilerleyen inanç, erdem, bilgi ve tefekkür sevdalılarının çalışmalarını görmekten derin bir sevinç duyduk.
Gösterdikleri tarifsiz misafirperverlikten dolayı kendim ve arkadaşlarım adına Malatya Valisi Sayın Ali Kaban’a, programlar boyunca hep bizimle birlikte olan İnönü Üniversitesi Rektörü değerli bilim insanı Prof. Dr. Ahmet Kızılay ve ekibine, İlâhiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Fikret Karaman’a, İl Müftüsü Ümit Çimen’e, muhteşem hizmetler yürüten BİLSAM’ın başkanı Prof. Dr. İbrahim Gezer ve arkadaşlarına, Arapgir ve Battalgazi Beyediye Başkanlarına, programlarımızı ilgiyle izleyen akademisyen ve öğrenciler ile diğer Malatyalılara takdir, şükran ve minnetlerimizi arz etmekten derin bir mutluluk duyuyorum.