Cami ve medeniyet
Geçen hafta Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 1986’da başlattığı Camiler ve din görevlileri Haftasıydı. Haftanın bu yılki konusu da “Cami, Şehir ve Medeniyet” idi; çok da isabetli bir konu seçilmişti. Çünkü bizim medeniyetimiz cami medeniyeti. Yüce Allah, İsrâ 17/1’de Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’dan, “çevresini (Kudüs’ü ve Filistin arazisini) mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ” diye söz etmektedir. Şu halde Kudüs şehrinin ve Filistin arazisinin mübarek yani kutsal kılınması Mescid-i Aksâ’nın yüzü suyu hürmetinedir.
Kezâ Âl-i İmran 3/96’da Mekke’deki Mescid-i Haram’dan “âlemlere hidayet ve bereket kaynağı olan Mekke’deki ev” şeklinde söz edilir. Demek ki Mekke şehrinin kutsallığı da orada Mescid-i Harâm’ın inşa edilmiş olmasından kaynaklanmıştır.
Resûlullah’ın, Medine’ye ayak bastığı zaman inşa ettiği ilk bina olan Mescid-i Nebî de Tevbe 9/108’de “ilk günden takva duyarlılığı ile inşa edilmiş mescid” şeklinde nitelenir. Şu halde Medine’nin mukaddes bir şehir olmasının önemli bir sebebi de ilk Müslümanların takva, yani derin dindarlık duygularıyla inşa ettikleri ilk caminin orada olmasıdır. Bundan dolayı bütün İslâm tarihi boyunca Müslüman fatihlerin, hükümdarların, fethettikleri yerlerde gerçekleştirdikleri ilk idealleri, oralara camiler yapmak olmuştur.
***
Evet, bizim medeniyetimiz cami medeniyeti... Merhum Yahya Kemal,
“Çok insan anlamaz eski mûsikîmizden,
Ve ondan anlamayan, bir şey anlamaz bizden”
demişti. Yahya Kemal’i, hele de onun “Süleymaniye’de Bayram Sabahı”nı anlamayan da bizim medeniyetimizi, bizim camilerimizle medeniyetimiz arasındaki ilişkiyi anlayamaz.
“Artarak gönlümün aydınlığı her sâniyede
Bir mehâbetli sabâh oldu Süleymâniye’de
Kendi gök kubbemiz altında bu bayram sâati
Dokuz asırda bütün halkı, bütün memleketi,
Yer yer aksettiriyor mâvi manzaradan
Kalkıyor tozlu zaman perdesi her ân aradan.
(……)
Tanrı’nın mâbedi her bir taraftan doluyor
Bu sâatlerde Süleymâniye târîh oluyor.
Büyük Allâh’ı anarken bir ağızdan herkes,
Nice bin dalgalı tekbîr, oluyor tek bir ses.
Ulu mâbedde karıştım vatanın birliğine
Çok şükür Tanrı’ya, gördüm bu sâatte yine
Yaşayanlarla berâber bulunan ervâhı.
Doludur gönlüm bu bayram sabâhı.”
Bizim medeniyetimizde câmiler, aynı zamanda sanatta güzellik, zarafet ve ihtişamın, insan ilişkilerinde inceliğin, özverinin, birlik ve beraberliğin, dostluk, kardeşlik ve dayanışmanın tecelli ettiği yerlerdir.
Bizim medeniyetimizde camisiz yerler, ruhsuz bedenler gibidir. Camiler, yeryüzü bedeninin ruhlarıdır. Camiler mekânın imanla, kulun Rabbiyle buluştuğu yerlerdir.
Hulasa, üzerinde yaşadığımız yerin bizim yerimiz olmasının en büyük alameti, orada yükselen kubbeler, minareler, orada gök kubbeyi şenlendiren ezanlar olmuştur.
Onun içindir ki ecdadımız, sanatta ulaştığı ustalığın zirvesini hep camiye saklamış, büyük bir gurur ve vecd ile cami mimarisinde ifade etmişlerdir. En güzel taş işçiliğimiz, en güzel mermer, ağaç, sedef ve çini işlemelerimiz, halılarımız, şamdanlarımız, rahlelerimiz, saatlerimiz, hat örneklerimiz... hepsi camide buluşmuştur. Böylece inançlarımızla, duygularımızla, sevgilerimizle bütün ruhumuzu camilerde adeta cismaniyete çevirmişizdir.
***
Benim müşahedeme göre, bütün kültürel yozlaşmalara rağmen, halkımızın ruh derinliklerinde, -ifade ettiğim- bu “cami medeniyeti” bilinci yaşamaktadır. Bu bilincin bir sonucu olarak, bugün de vatandaşlarımızın hayır yapmak istediklerinde akıllarına ilk gelen hizmet cami yapımı olmaktadır. Hepimiz biliyoruz ki camilerin ülkemize ve milletimize kazandırılmasında, yalnız varlıklı olanların değil, aynı zamanda, “az veren candan” misali, ekmeğinden keserek orada birer tuğlasının bulunmasını gönülden arzulayanların da payı vardır.