Kaderimse çekerim
Azınlık olarak bir ülkede yaşamak, düşünce dünyasında kırılmalara neden oluyor. Varlığını koruma düşüncesi, çoğunluk toplumunun hareket istikametini ıskalamaya, süreçleri geriden takip etmeye yol açabiliyor. Almanya’daki Türklerin yaşadığı büyük sorunlardan birisi de bu. Sürekli dışlanmışlık hissi (Bunun haklı gerekçeleri olması bir yana) çoğunluk toplumunun orta alanına girmemizdeki en büyük engellerden birisi. Yaşamı dışlanmışlıklar ve sorunlar üzerinden irdeleyen, algılayan bir söylem geliştirdik. Bu dışlanmaları gerçekten yaşayanların yanında, çözemediği her sorunu, aşamadığı her problemi yabancı düşmanlığına bağlama kolaycılığı da bir hayli kabul gören bir davranışa dönüştü.
Pedagojik özgürlük alanı
Toplumun her alanında görülen bu yaklaşımın en kötü sonuçları eğitimde yaşanıyor. Elbette sadece Türklerin suçlanamayacağı eğitim mecrasında, sorunlu bir durum olunca, eğitmenler çocukları ailelere karşı ‘’korumak’’ aileler ise, sistemin verdiği değerlerin‚ ‘zararlarına’’ karşı çocukları korumak gibi bir tavra yöneliyor. Öğrenciler bu çatışmayı gayet iyi kullanıyor. Okulda etnik kimliklerini, aile içinde bulundukları toplumun kimliğini öne çıkaran öğrenciler kendilerine, hiç kimsenin müdahale edemeyeceği pedagojik bir özgürlük alanı oluşturabiliyor.
Mağduriyet iç selleştiriliyor
Sonuçta ağır bir rekabet yaşanan Almanya’da yüzbinlerce Türk öğrenci, iş hayatına girince Alman yaşıtlarına göre donanımsız ve korumasız bir biçimde varlık mücadelesi vermeye çalışıyor. Daha eğitim yıllarında başlayan bu gerilim iş ve toplumsal hayatta başka sorunları da üreterek içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Var olan dışlanma potansiyeline, sağlıklı cevaplar bulmak yerine, “acı kaderimize’’ boyun eğerek nesiller boyu süren bir mağduriyeti adeta içselleştiriyoruz.
Sağlıklı güncelleme zamanı
Son yıllarda Türkiye ve Almanya arasında yaşanan siyasi gerilimler de, Türklerin çoğunluk toplumuna ortalama sosyal kültürel refah standardına oluşma yönündeki mücadelesine ciddi zararlar verdi. Çoğunluk toplumu ile zaten sorunlu olan ilişkilere, siyasi polemikler de eklenince atmosfer iyice ağırlaştı. Almanya’daki Türkler şimdi bu hasarı onarmakla meşgul. Bu ruh halinini iyileştirilmesinde siyasete de şüphesiz büyük görevler düşüyor. Evet son günlerde yaşanan tüm bu gerilimlerin sağlıklı bir ‘güncelleme’’ yapmak adına belki de yaşanması gerekiyordu. Belki Almanya’daki Türklerin bu imtihandan da geçmesi gerekiyordu. İki ülke arasında siyasi gerilimin azalma eğilimi gösterdiği bu günlerde, dikkatlerin tekrar yoğun bir şekilde Almanya’ya yönelmesi gerekiyor. Atılması gereken çok adım, kat edilmesi gereken çok yol var.