Sayılır mı adalet

Günlerdir yollarda ve kamuoyu gündeminde süren ‘adalet yürüyüşü’ pazar günü Maltepe’de yapılan mitingle sona erdi.

Devlet sırlarını ifşâ suçundan tutuklanan bir milletvekili/gazeteciye destek amacıyla başlayan bu yürüyüş, hem başlangıç noktası itibariyle, hem de süreç içindeki bazı bileşenleri sebebiyle farklı açılardan sert eleştirilere tâbi tutuldu.

Adalet kavramı etrafında farklı cephelerin görüş, talep ve karşılıklı tartışmalarıyla böyle bir safha da açılmış oldu siyaset tarihimizde.

Bir hukukçuyum ve elbette adalet kavramı etrafındaki gelişmelere kayıtsız kalamam. Lâkin Maltepe miting alanında toplanan kalabalıkla ilgili çıkan polemikler ne yalan söylemeli beni biraz üzdü.

İstanbul Valiliği sayıyı 170 bin civarında verirken, ana muhalefetçlideri bunun yaklaşık 10 katı bir rakam söylüyor.

Herkesin gözü önünde gerçekleşen mitinge katılım rakamları arasında böyle bir uçurum olabilir mi?

Bu ülkede binlerce miting yapılıyor. Şaibesiz bir sayma tekniğini henüz oluşturamadık mı? Bu adam sayma işi bu kadar mı zor?

Ya bazı muhalefet milletvekillerinin işte miting alanı diye Yenikapı mitingi görüntülerini kullanmasına ne buyrulur? Kullanılan bir fotoğrafın iki dakika içinde deşifre edileceğini bile bile böyle bir saçmalık niçin yapılır?

Kaldı ki adalet gibi bir değer ne zamandan beri sayılarla değerlendirilmeye başlandı.

Bir hakkı bir kişi savunsa, yüzbin kişi karşı çıktı diye, o haklı durum haksız duruma geçmez. Yine tersinden bakarsak, bir haksızlığı yüzbin kişi savunsa ve fakat bir kişi o haksızlığa karşı çıksa adaleti orada o bir kişi temsil eder.

Reyting mantığıyla adalet ölçülmez.

Şu anda her kademedeki mahkemeler adaleti süratli ve etkin biçimde sağlayabiliyor mu, sağlayamıyor mu? Alınan kararlar, verilen cezalar adaletin tahakkuku yolunda bir takoz mu oluyor, yoksa adaletin duvarını istihkâm eden bir tuğla mı?

Hukuk fakültelerinde okuyan öğrenciler önündeki hukuk yaşamı içinde kendisini bir adalet eri olarak mı görüyor, yoksa hukuk teknikerliği üzerinden bir dosya tüccarı mı?

Maltepe’de iki yüz bin kişi toplanmış, yahut bir milyon…

Bu filan partinin işine yaramış, filan partinin rahatını kaçırmış. Geçiniz.

Adalete bakınız.

Onu kim öpmek istiyor? Ve kim onun kılıcını içinde taşıyor bir gül gibi.

Bir güzel adam Tayyip Üsküplü

Üsküp’ten göç edip gelmişlerdi.

Kapalıçarşı’da esnaftı. Belki elli yıldır, aynı sokaklardan aynı adımlarla evinden işine, işinden evine gitti. Hiçbir dünya işi onu ezan okunduğunda en yakınındaki câmiye gitmekten alıkoymadı.

Boş bir şey konuştuğuna hiç şâhid olmadım.

Tertemiz alnı, feraset sahibi bir çift saf göz, gülümseyen bir yüz.

Pazar günü oğlu Ahmet’imizin nikah töreninden hemen sonra kalp krizi ve dünyadan ayrılış…

Tayyip Üsküplü.

Müslüman bir kalp, iyi bir insan kalbi birden durdu. Sevgili dostumuz Nahit’in ve Nihat’ın ağabeyi, bizim de.

Hekimoğlu Ali Paşa Camii’nden onu uğurlayanlar çok gür bir sesle helâl ettiler haklarını. Bağkur emekli maaşını her ay bazı insanlara dağıttığını öğrendim. Hiç şaşırmadım. Şuna da şâhit olmuştu bir dostum: Ben artık okula gitmeyeceğim diyen oğlunun elinden öğrenci akbilini alıp kendi akbilini almış ve “sen artık o akbili kullanamazsın, çünkü öğrenci değilsin” deyip kendi akbilini vermiş.

Vurup kapıyı girmiştir içeri o er kişi.

Cennette gülümsemektedir inşaallah.

Müslüman şehirleri

En son bir Musul fotoğrafı gördüm.

Bir şehir değil, bir harabe fotoğrafı. Ne yazık ki onu bu bu hâle getiren zaman değildi.

Başka bir şey; barbarlık, roket mermisi, bomba, kurşun velhasıl her türlü çağdaş ölüm ve yıkım araçları.

Birkaç büyük kubbe delik deşik olmuş, minareler çoktan kaybolmuş. Tüm bir şehir görüntüsü enkazdan ibaret. Hayat belirtisi olan bir tek hâne, yapı yok. Yok. Kurşundan bir renk tonajı içinde kurşunlanmış bir şehir, bizim şehrimiz, müslüman şehri.

Daha önce Kâbil’i, Bağdat’ı Bosna’yı, Halep’i görmüştüm; paramparça.

Biraz daha önce Endülüs’teki şehirlerimiz.

Daha onlarca anıt şehrimiz eşsiz zulümlerle birlikte harabeye çevrilmişti.

Üstad Sezai Karakoç’un yıllar önce belirttiği acı gerçek mealen şuydu: Batı bilinçaltında, bizim muazzam estetik, insanî şehirlerimizin kompleksini aşamadı. Bu şehirleri birer birer yıkmadan rahat edemeyecek.

Olup bitenin bundan başka izahını bulamıyorum.

Hafızamızla birlikte geleceğimiz de baltalanıyor.

YORUMLAR (3)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
3 Yorum