Kuruluş
Seçimin tozları dağılırken kimi çizgiler de netleşmeye başladı.
Her şeyden önce geçilen yeni ‘sistem’in iskeleti ve işleyiş esasları etrafındaki çalışma ve tartışmalar yüksek perdeden görülmeye başlandı.
Recep Tayyip Erdoğan’ın adeta tek başına ortaya koyup, savunup, çalışıp, üstüste değişik alanlarda seçime girip kazanarak değiştirdiği bir sistem bu.
Bu yeni sistemin ülkemizin yapısal sorun ve imkanlarıyla ne ölçüde kaynaşacağı tabii ki temel mesele.
Bürokratik sultanın bilinen ve bilinmeyen katmanlarından azade, hiç olmazsa teknik işleyişi sorunsuz bir yapı ihdas edilebilecek mi? Yoksa eskinin şikayet edilen noktaları yeni yapı içinde yeni biçimlerle sürecek mi?
Yeni dönem, ağırlıklarından kurtulmuş bir devlet aygıtının milletin ortak iyiliği için sıçramalarına mı şâhid olacak, yoksa yalnızca aynı hamam yeni tas değişiminin göbek taşında yüzde 50.1 sonucu için göbek çatlatma ameliyelerine mi?
Her dönemde sözü edilen ehliyet ve liyâkat ölçütleri, artık kimsenin kuşkusuna yer bırakmayacak bir tutarlılıkla ana omurgadan kılcal damarlara kadar nüfuz edecek mi?
Kısacası ömrü sorularla geçen eşhas, cevaplarla buluşacak mı? Eh, ömrü olan görür.
Bugün ve yarın üniversite sınavları var.
Milyonlarca genç insanımızın girdiği bu sınavlar geçip gidecek ve bazı adaylar bazı fakültelere yerleşecek. Fakat bir süre sonra okulunu beğenmeyen çok sayıda öğrenciyle karşılaşıyoruz. Bunun sebeplerinden birinin öğrencinin neyi istediğini bilmemesi, hayatını hangi alanda geçireceği konusunda açık bilgi sahibi olmaması, özetle kendini tanımaması olduğunu zannediyorum.
Meşhur “kendini tanı” nasihatının liseyi bitirinceye kadar verilmemiş olmasını kimse eleştirmesin. Bir ömrü harcayıp, bu ilkenin yanına yaklaşamamış insan sayısı az mı?
Ve Türk velisini hâlâ kimse iknâ edemiyor: En iyi okul, evine en yakın okuldur. Değil mi yoksa?
Ve işte eskilerin deyimiyle ‘emaneti dolaştırıp durmakta’ herkes.
Sen de Mayk!
Medine’deki türbedar
Adı: Muhammed Ağa.
İnanılır gibi değil ama 110 yaşında. Kendisini bir Osmanlı olarak tanımlıyor.
Vazifesi Ravza-i Mutahhara’da Efendimizin türbedarlığı. Orada doğup büyümüş, bütün ömrünü oraya vakfetmiş.
Fotoğrafı çeken kişi arkadaşım Ümit Demirbağ.
Gençler, boş vakitlerinizi öldürmeyin
Orta Şark’ın en büyük ve milletlerarası ahlâk felsefesi noktasından en muhteşem şairi Şirâzlı Sadi diyor ki:
-İşte bir nefes aldım ve onu geri verdim. Hayatta bunun bile telafisi mümkün değil. Gelip geçti, der. Biz buna dikkat etmeyerek demiş der, nakleder velakin ne demek istediğinin farkında olmayız.
Gençler! Hepinizin ismini bilmiyorum. Onları sıralayarak birer birer sizlere hitap etmek için yüz tane koca koca telefon rehberi basmak lazım. Ama unutmayın ki, bu söz; tek tük her birinize söylenmiş bir tehlike işaretidir.
Yani, vakitlerimizi boş öldürmeyelim, demektir. Aldığımız bir nefesin iadesi mümkün değil. Vakitlerimizi boş geçirsek; kendinize, bizlere, vatanınıza, dünyaya ve dolayısıyla sizleri hayranlığa sezâ bir surette bugünkü hale sokan yaradılışa hakaret etmiş ve tekâmülü şahsınızda inkâr etmiş olursunuz. Yani güdük kalırsınız.
Ne Yapalım
Ama diyeceksiniz ki:
-Efendim, ne yapalım; dünyaya, haberimiz olmadan ve bizlere sorulmadan getirildik. Burada bir tutturdular, illa da okuyacaksınız diye, reyimiz alınmadan ilk ve ortaokula devam ettirildik. İçten ve dıştan liseyi bitirmemiz de zorlandı. Eh dünyada kâide böyle imiş diye okuduk. Ama fena da olmadı. Bunu biraz geç oldu ama anladık. Derken memleketimizin mevzuâtına göre bu kadarı kâfi görülmeyerek haydi üniversite kapılarına dayandık. Eğer onla öğrenimde biraz yan çizdik ise oraya da giremedik. Ez kezâ girebildikçe hiçbir dalı dört yıl yerine altı yılda bitirmekte ne zorluklar çektik. Başımıza gelenler pişmiş tavuğun başına gelmedi. Eh artık bizden ne istiyorsunuz? İşte önce istemez, sonra istediğimiz dalda yan çizmemizden yetişemedik ama bir diplomaya zar zor nâil olduk. İşte bu kadar. (…) Süheyl Ünver-Kültür ve Turizm Bakanlığı