İnsan robota hazır mı?
Geçen akşam bir sohbet meclisinde yapay zekâ bahsi açılınca ateşli ve nükteli bir kelam girdabına girdik.
Yazılım uzmanı ve konuya epey vâkıf bir dostumuzun verdiği bilgilerden hareketle yapay zekanın neleri değiştirebileceği, ne gibi nevzuhur sorunları ateşleyebileceği üzerine beyinsel jimnastikler yaptık. Bir arkadaş sordu: ‘Birader yoğun trafikte direksiyonda araba mı kullanmak istersin, yoksa direksiyonun başında gazeteni okumak mı?
Bir başkası her yerde yapay zekalı robotlar çalışırsa insanların nasıl iş bulacağını, yahut ne yapacağını sordu.
Bir başkası şöyle dedi: ‘Diyelim ki robot arabayı kullanıyor. Birden karşısına bir bebek arabası süren kadın ve dört işsiz serseri çıktı. Robotun arabayı durdurması imkânsız. Peki robot bu iki seçenekten hangisine çarpacak, buna nasıl karar verecek? Ve düşünün ki bebek arabası boş.’ Bu sorudan sonra robotlara duygu yüklenip-yüklenmeyeceği meselesi alevlendi. Mesela ‘merhametli robot’ diye bir şey olmalı mıydı, olmamalı mıydı? Mâkul bir cevap bulunamadı.
Lâkin kendisine duygu yüklemesi yapılabilen bir robotun ne kadar robot olabileceği yahut kalabileceği de kestirilemedi. Siz robota diyorsunuz ki git ve şu fabrikayı yak! Ama robot geliyor ve fabrikanın içinde üç kedi ile sayısız karıncanın olduğunu dolayısıyla yakamayacağını söylüyor. Ne olacak?
Sonra bu robotların sosyal sigorta meselesi filan. Robotlar grev yaparsa! Yahut yapabilmeli mi? Yapay zekâlar kendi aralarında örgütlenip insanı ele geçirirse! Tabii bir noktadan sonra ipin ucunun kaçması mukadderdi. Abuk sabuk ihtimalleri de hesaba katarak ilerleyen sohbet, bir profesör dostumuzun ‘2024 yılında dünyada insan kaynakları birimi kalmayacak’ iddiası ile yeni bir ivme kazandı. Gecenin o saatinde kravatıyla Aya İrini’deki bir konserden sohbete damlayan ekonomist dostumuz dijital para üzerine başka iddialarda bulunurken, artık iyice hissedilen serinlik geceyi dolduruyordu.
İdlib ve Kerkük üzerine konuşacak ve bizi stratejik olarak aydınlatacak olan arkadaşımız bir televizyon programında olduğu için aramızda değildi o akşam.
Hayat akıyor, çaylar durmadan tazeleniyordu. Henüz robot dağıtmıyordu çaylarımızı. Şekeri insanlar atıyor, kaşık şıkırtılarını dijital zımbırtılar olarak dinlemiyorduk henüz. ‘Sohbet Moderatörümüz’ ciddi mi ciddiydi söz haklarını dağıtırken. Ne demişti bir yazar? ‘İleride fabrikalarda canlı olarak sadece bir bekçi ve bir köpek bulunacak ve köpeğin görevi bekçinin makinalara dokunmasını engellemek olacak’
Havalar gerçekten soğuyor, öyle değil mi ama?
BİR ENDİŞE VE BİR AÇIKLAMA
Geçen hafta Topkapı Sarayı’nın Hasbahçe ile ilgili kısmındaki 1. Derece SİT alanı durumunun yetkili kurul kararı ile 3. dereceye düşürüldüğünü, bunun da orada yeni inşaat ihtimali mi doğurduğunu; ve inşallah yanıldığımızı belirten bir yazı yazmıştım.
Sosyal medyada da paylaştığım bu hassasiyet üzerine Fatih Belediyesi bana ve konuyla ilgili endişesi olan herkese bir açıklama gönderdi. Bu açıklamayı aynen paylaşıyorum:
Pazar günü Fatih Belediye Başkanı ile yaptığımız görüşmede de konuyu kendisine açtım ve açıklamadaki ifadeleri teyid etme imkânı buldum. Esasen bu bazı eski eserlerin restorasyon ve ihyâsı konusu İBB’nin doksanlı yıllardaki kimi raporlarında da yer alan bir husustu. Demek ki hayata geçmesi şimdi olacak.
Peki ne oldu? Bir gazete kurul kararını manşetledi ve algı anında oluştu. Geç gelen ama durumu bütünüyle gelen açıklama ise böyle. Hayırlı olsun.
ANONS