Dağ başındaki bilinç
Bunaltıcı sıcakların içinden geçmeye başlayan şehirden yola çıktığımda rotanın nereye kadar ulaşacağı hakkında bir fikrim yoktu. İlk hedef Samsun olmakla birlikte sonrası zuhurata tâbi idi. Derken kendimizi Sürmene’nin bir dağ köyünde buluverdik. İstanbul’dan aşina iki dostla gecenin içinde buluşup ceketsiz oturulamayacak bir serinliğin içine daldık. Hava biraz kapalı olsa da yıldızlar bütünüyle kayıp değildi. Hamsiköy sütlacına eşlik eden demli çaylar ikiyüz yıllık evin bahçesindeki meclisimize ayrı bir mehabet ve şetaret katıyordu.
Ev sahibi, İstanbul Hukuk’ta üç yıl okuyup sağlık sebebiyle okulu bırakan ve sonra öğretmenlik yapıp emekli olan, İstanbul’un kültürel muhitinden bir çok simayı yakînen tanıyan, evinin bir odasını hususî kütüphaneye tahsis eden güngörmüş bir beyefendi idi. Eski günleri, eski İstanbul’u anlatırken değişik detaylara giriyor, arada bir kültürel tecessüslerinin peşinden bizi de koşturuyor, bu arada değişik latifeler yapmaktan da geri durmuyordu. İkiyüz yıllık, restore edilmiş evini bize gezdirirken bir karadeniz evi hakkında daha önce hiç bilmediğim ayrıntıları, incelikleri öğrendim. Derken gecenin içinde birden salâlar okunmaya başladı. Türkiye’nin her câmisinde okunan salâların o dağ başındaki köye kadar geldiğini düşündüm. İki yıl önceki gecenin içinde okunan salâlara ekleniyorlardı…Batan ülkenin birbiriyle bir daha tanıştığını, kucaklaştığını, kenetlendiğini düşündüm bu salâlarla. O sırada İstanbul’da Şehitler Köprüsü’ndeki büyük buluşmanın içinden de geçiyorduk kuşkusuz. Orada kaybettiğimiz canları anarak. İsmi okunan her şehit için “Burada” diye ses vererek.
Sonra sabah oldu. Taflanlar vardı bahçe duvarına bitişik ağaçta. Dikkatle bakınca denizi görüyorduk dağ başındaki o köyden. İki yıl önce yeni bir ülkeye uyandığımız 16 Temmuz sabahı, bir defa daha yürürlüğe giriyordu.
Sonrası ne? Yaşayan görür.
Olay Fransa’da geçiyor
Fotoğraf Nice-Matin isimli haber sitesinden. Gördüğünüz gibi küçük kız çocuğu susamış ama sokak çeşmesinden su akmadığı için, su içemiyor. Bunun sebebi ise çeşme sularının kesilmiş olması.
Yanlış anlaşılmasın, geçici bir arıza veya doğal su kaynağının kurumuş olması değil. Su belirli bir kasıtla ‘kesilmiş!’ Neden diye soran olursa, sokakta yaşayan evsizler, göçmenler su içemeyip şehri terk etsinler diye! Evet bu. İnsaf sahibi fransızların çoğu bu kararı faşist ve çok kötü olarak nitelese de Fransa’da yaşanan bu olay insanlığın geldiği noktayı gösteren trajik bir gösterge.
Uyumayan Türkiye
Unutmak mümkün mü?
15 Temmuz sonrası ülkeni bütün meydanlarında, Milletin ezici katılımıyla gece boyu nöbetler tutulmuştu.
Birinci yıldönümünde tekrar eden bu nöbetler, ikinci yıldönümünde de bütün şehirlerde ama özellikle İstanbul’da Şehitler Köprüsü’nde muhteşem bir gece duruşuyla kendini hatırlattı. Boğaziçi’nin iki tarafı Şehitler Köprüsüne aktı.
Boğaziçi o akşam başka biçimde aktı.
Millet de oradaydı, nabzı da.
O gece tarih hepimize, hepimizin yerine iyi geceler dedi. Bir vatan borçlu olduğumuz aziz canlara selam. Bak Dünya! Burası Türkiye! Bu, coğrafya; bu da kaderimiz…