Ahvâlin içinden
Amerika-İran restleşmesinden bir savaş mı çıkar, yoksa Katar, Kuzey Kore örneğinde olduğu gibi el mi sıkışırlar?
Irak özelinde Kuzey Irak’ta yükselen suikast ve sabotajlar zinciri en sonunda ne olacak?
Bedelli askerlik her gündeme geldiğinde aynı tartışmaların yaşanması biraz garip değil mi?
Gece yüzyılın en uzun süren ay tutulması izlendi. Ayın umurunda mıydı acaba?
Daha yeni 193 bin liraya proje bir tuvalet yapılmıştı. Haberlerden öğreniyoruz ki iki günde içine etmişler.
Meral Akşener’den geriye ne kalır bilemiyorum, TİKA cevaplasın.
Muharrem İnce seçmenlerine “neredesiniz” diye sorunca çok ağır cevaplar geldi. Vefasız dünya.
Bir alman kuryenin midesinden 1.5 kg civarında kokain çıktı. O nasıl mide öyle.
Yeni Küba Anayasası parlamentoda onaylandı ve referanduma gidilecek. Orada artık komünizm bir hedef değil, anayasadaki bir kavram bile değil. İyi mi oldu?
Bugün 20 bin sözleşmeli öğretmen atanacak. Acaba içlerinden hangisi çocuklara “bilmiyorum” demeyi öğretecek?
Kuzey Ve Orta Avrupa yanıyor, yangınların sayısı ürkütücü boyutlarda. Jim Rohn “hepimiz beraber en çok zaman geçirdiğimiz beş kişinin ortalamasıyız” demişti. Bir düşünebilir miyiz, bu cümle ne kadar doğru. Ama beş arkadaşı olmayanlar ne yapacak?
İsrail’deki yeni ırkçı yasalar sonucu bir defa daha Filistinliler için yükselen zulüm ve Mescid-i Aksâ’nın bahçesinde polis korumasında yapılan yahudi taşkınlıkları…
Dünya! Her gün, yeniden. Her şey çok tekrar etti.
Et kapısı
Ünlü bir et lokantası Kapalıçarşı Sandal Bedesteni’nde şube açtı. Açar, ne var bunda. Zaten Kapalıçarşı hızla kimlik değiştiriyor. Ana caddedeki kuyumcuların yerini artık Mısır Çarşısı bir görünüm aldı. Her geçen gün yeni yeme-içme mekanları açılıyor. Sandal bedesteni zaten toptan bir değişim geçirdi. Dolayısıyla oraya ünlü bir et lokantasının açılmasında bir gariplik yok.
Gariplik nerede? Gariplik Sandal Bedesteni kapısının tarihî alnına lokanta isminin, logosunun ve sahibinin silme yerleştirilmesi. Bilemiyoruz belki de haklıdırlar. Burası İstanbul. Sökülecektir sökülmesine ama bu şehir bu kadar sahipsiz işte.
Rüzgâr önemli
Rüzgâr okadar önemli ki dostumuz Müfid Yüksel beyfendinin bildirdiğine göre 1930’larda Diyarbakır Valisi Faiz Ergun’un emriyle Dağkapı çevresi “Suriçi’ne hava girmiyor. Bulaşıcı hastalıklar yaygınlaşıyor. Şehre hava girsin” diye dinamitlerle yıktırılmış. İnanılır gibi değil ama böyle işte.
İyi ki bu şikayet ve bu çözüm Çinlilerin aklına gelmemiş!