Topumu alır giderim
Sayın Binali Yıldırım Başbakan olduktan sonra dış politika ile ilgili yaptığı ilk açıklama, “Bölgede ve dünyada dostlarını artıran, düşmanlarını azaltan bir dış politika anlayışıyla bölgesel işbirliğini güçlendireceğiz ve bölgesel kalkınmayı komşularımızla birlikte gerçekleştireceğiz. Bütün bunları yaptığımızda bölge üzerinde, Türkiye üzerinden oynanmaya çalışılan oyunları da yerle bir edeceğiz” şeklindeydi.
Aslında Sayın Başbakan’ın söylediği bu söze katılmamak mümkün değil. Ama sorun, bu sözün yerine getirilmesi sırasında izlenecek olan politika. Bu politikayı uygularken nasıl müttefik olacağınız?
Bölgedeki kalkınmayı yalnızca bölge ülkeleri ile yapmamız mümkün görülmüyor. Karar vericiler bu toprakların adamı zaten değil, verdikleri kararlar da bu toprakların refahı için değil. Bu handikap büyük bir dağ gibi önümüzde dururken dostlarımızın sayısını nasıl artırabileceğiz? Bize uymayan kararlar için nasıl bir önlem alacağız?
***
İşin aslını kısaca özetlemeye çalışayım. Günümüzde devletler arasında adı konmamış örtülü bir savaş icra edilirken, birçok devletin kuyruğu diğer devletin kuyruğuna mecburiyetten değmek zorunda kalıyor. Bu değmeler sırasında sizin nasıl tepki vereceğiniz de, elinizde bulundurduğunuz kozlar sayesinde oluyor.
Yani anlatmaya çalıştığım, salt dostluk diye bir kavram devletler arasında mümkün değil. Şu anda müttefik olma durumunuz da ülkenizin gücü ile sınırlı.
Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk müttefik arayışı Almanya değildir. İlk görüşmeler İngiltere’yle yapılmıştır. Fakat İngiltere’nin ret cevabı ile ibre Almanya’ya dönmüştür. Yani müttefik olma isteği sizin arzu etmenizle olmuyor, sizin gücünüz bunu belirliyor.
***
Bugün coğrafyamızda IŞİD’e karşı koalisyonun bir parçası olmamıza rağmen maalesef diğer bütün konularda dışarıda tutulan bir durumdayız. Yani Suriye ve Irak konusunda elimizde bir sandalye tutmamıza rağmen masaya oturmuş değiliz. Bunun en önemli sebebi de jeopolitik durumu reel bir başarı hikayesine dönüştürememiş olmamızdır.
Sorunlu ve rakip olduğumuz bütün güçler Suriye ve Irak içinde saflarını güçlendirirken, desteklediğimiz bütün gruplar ise bir adım ileriye gidememiştir. Evet, jeopolitik bize sandalye kazandırmıştır fakat masaya oturmak için gereken bir reel başarı ortada bulunmamaktadır.
Önümüzdeki dönemde Suriye ve Irak’ta yaşanacak olan gelişmelerin dışında kalmak istemiyor isek öncelikle Türkiye içindeki sorunları çözecek bir formül bulmak zorundayız. Bugün yurt içinde çizdiğimiz görüntü, dış politika önündeki en önemli sorundur.
***
Geçmişte mahallede top oynarken takıma girmek için birkaç tane seçeneğiniz vardı: Ya çok iyi top oynamanız ya da arkadaşlarınızın sizi çok sevmesi... Bir seçenek daha vardı; oynanacak topun sahibi olmanız. Topun sahibi olmanız sizi yalnızca sahada tutardı, pas almak istiyorsanız iyi futbol oynamanız gerekirdi. En basit anlamı ile çocukça bir seçimde bile duygusallığa yer yoktu. Herkes kazanmak için oynardı.
Türkiye müttefik kazanma isteğinden daha çok, diğerlerinin seçmek için yarıştığı bir ülke konumuna gelmek zorundadır. Bunu da ülke içinde ve dışında yapacağı başarı hikayeleri ile gerçekleştirecektir.
Bu ülkenin tarihi bunu başarmış onlarca örnek ile doludur. Onları bulup çıkarmak da hepimizin görevidir.
Seçen ülke durumuna gelinceye kadar en iyi durum, herkesin yanında görmek için uğraştığı ülke olmaktır. O duruma gelmek için de çok çalışmaya…