Bir adım geri atmak
Yakın dövüş eğitimleri sırasında öğretilen bazı temel kurallar vardır. Bunlardan birincisi yere dengeli olarak basmaktır. Ağırlığınızı eşit olarak dağıtmanız istenir. Bulunduğunuz çevreyi keşfetmeniz ve muhtemel tehlikeleri sıralamanız istenir.
Hedef seçimi yaptıktan sonra yakından uzağa çoğunlukla da en kolay hedeften işe başlamanız önerilir. Ama işin en önemli noktalarından birisi bunlara başlamadan önce rakibinizden bir adım geriye sıyrılmanız tavsiye edilir.
Bu, yukarıda saydığım işleri yapmanız için en elzem harekettir. Bazı eğitmenler bunu yakın dövüşün ilk hareketi olarak öğretir, kimi de ayrı bir yere koyar. Ama ister savunma sporu yapın isterseniz saldırı ilk yapmanız gereken budur.
***
Açıkçası devletler arasındaki ilişkiler de bu yakın dövüşe benzer. Bu nedenle kullanılan bazı terimler bile aynıdır.
Maalesef son dönemde ilk yapmamız gereken konuyu yapmamanın bedelini ödüyoruz. Aslında ilk hareketi yaptırmayan bir rakiple de mücadele ediyoruz.
Bir adım geriye çekilmeye çalıştığımız her hamlede arayı kapatan bir hamle ile karşı karşıya kalıyoruz. Bu, bazen FETÖ bazen PKK / PYD bazen de DAEŞ üzerinden gerçekleştiriliyor. Onları kullanamazlarsa dış politika veya ekonomi üzerinden geliyorlar.
Ama ne yaparlarsa yapsınlar asıl gücü propaganda yaparak başarıyorlar. Beynimize ve ruhumuza oynamaya başlıyorlar. İşte o zaman ilk kuralı uygulama şansınız hiç olmuyor. Çünkü kendinize mesafe koymanız asla mümkün değildir.
Türkiye bu güne kadar yaptığı bütün mücadelelerde bu mesafeyi açmak için ikinci hamleyi yaptığında başarılı olmuştur. Mesafeyi açmak adına geri adım atmak yerine rakibi ileri ittirdiğinde istediğini yapma fırsatı bulmuştur.
Buna en güzel örnek 15 Temmuz sonrasında yaşanan Fırat Kalkanı harekatıdır. Bu sayede birkaç hamleyi yapacak alan açılabilmiştir.
Yine dış politikada Rusya ile ikili ilişkilerin düzeltilmesi ve turizm gelirlerinin artırılması da bu geri itici hareket olarak algılanabilir.
‘Ekonomik kriz çıktı’, ‘sermaye yok’ gibi saldırılara cevap da devletin KGF’sinden (Kredi Garanti Fonu) gelmiştir.
Kürt bölgesel yönetimi ile referandum sonrasında yaşanan kriz bölge ülkeleri ile yapılan ortak girişim hamlesiyle çözülmüştür.
Şu anda ise önümüzde Zarrab davası, NATO ile yaşanan sorunlar ve PYD oldu bittisi vardır. Peki, Türkiye bu üç ana konuda neler yaparsa bu sorunları çözebilir?
***
Öncelikle PYD sorununun bir kısmını çözmek istiyorsak yakın bölge emniyeti artıracak hamleler hayata geçirilmelidir. Bu iki hamle, Afrin ve Mümbiç’ten PYD’nin kalıcı olarak çıkartılmasıdır. Her geçen süre çözümü olumsuz noktaya doğru götürme potansiyelini içinde barındırmaktadır.
NATO ile yaşanan sorunlarda yapılacak en önemli hamle içinde kalarak pasif role bürünmektir. Afganistan’dan Türk askerlerinin geri çekilmesi birinci hamledir. İkinci hamle ise alternatif bölgesel paktların hayata geçirilmesini sağlamaktır. İngiltere ve Ortadoğu ülkelerinin içinde yer alacağı bu hamleler manevra alanı kazandıracaktır.
Zarrab davasında başından beri aynı şeyi savunuyorum. Bu dava Türkiye için yok hükmündedir ve daha önceki yaşanan olaylarla ilgili bir benzerlik içinde de barındırmamaktadır. Hukuki süreç takip etmek siyasi bir dava için ne anlam ifade edecektir. Siyasi bedel ödetmek isteyenlere en doğru cevap milletin kendisinden gelmelidir. Bundan daha büyük bir geri itme hareketi olamaz.
Türkiye işin psikolojik tarafını muhakkak doğru anlatmalıdır. Ekonomik manevralar öncelikle psikolojik harekatlarla icra edilir. Piyasalar duyumu satın alır ve beklemede kalır. Olacakların onlar için çok da önemi yoktur.
Memleket olarak elimizi kolumuzu rahat hareket ettirecek bir manevra alanına ihtiyacımız var. Bunu ilk kural yaparak harekete geçirmeliyiz. Rakibinizi ileri ittirerek.