Teşhis doğru konmazsa…
NATO Nisan ayında 70’inci yaşına girdi ve tarihte neredeyse hiçbir ittifaka nasip olmayan bir dayanıklılık gösterdi. Kuruluş ve aslında varoluş nedeni olan Sovyetler Birliği’nin çöküşünden 28 yıl sonra bile ayakta kalmayı başardı. Kendine yeni görevler buldu, kapsama alanı dışına müdahaleler gerçekleştirdi, genişlemesini araçsallaştırdı, jeopolitik endişeleri canlı tuttu ve derken bugüne geldi.
Ancak artık sağlığı eskisi kadar yerinde değil. Hem yaşlandı hem de amacını yitirdi. Canlanması, yenilenmesi için karşısına yeni bir hasım çıkması ve bu hasmın da üyeleri tarafından tehdit olarak algılanması gerekiyor. Rusya bazıları için böylesi bir tehdit oluştursa da tamamı için oluşturmuyor. Almanya, Fransa, Türkiye ve daha pek çok üye ülke Rusya ile çatışmak değil Rusya’dan yarar sağlamak istiyor.
Belli başlı üyeleri arasında da uyumsuzluk var. Amerika giderek daha fazla Avrupa’nın sorumluluğunu Avrupalılara bırakıp Asya’ya yönelmek, tehdit olarak gördüğü Çin’i çevrelemek ve dengelemek arzusunda. Fransa NATO’nun beyin ölümünden söz ediyor, Suriye müdahalesi yüzünden Türkiye’ye karşı tavır koymaya çalışıyor. Almanya Avrupa’nın tek başına bırakılmaması gerektiğini düşünüyor, Türkiye’yi önemsiyor.
4 Aralık Londra Zirvesi’ne giden yolda örgütün sağlığından, sıhhatinden şüphe etmeyen yok gibi. Düşünce kuruluşları raporlar hazırlayıp, toplantılar düzenleyerek NATO’nun üyeleri ve hatta dünyanın geri kalanı için neden önemli olduğunu vurgulamaya çalışıyorlar. Tehditlerin sadece silahlanmadan gelmediğini, NATO’nun siber savaş için de önemli olduğunu, enerji ve insani güvenliğe kadar pek çok alanda ittifakın rol oynayabileceğini hatırlatıyorlar.
Haksız da sayılmazlar. Gerçekten de NATO geleneksel askeri güvenlik dışındaki pek çok alanda işlevsel, üstelik de uygulamalarıyla yarattığı anlayışla, teknik tabiriyle söylersek “rejimle” Avrupa güvenliğine, dolayısıyla da Türkiye’nin güvenliğine katkıda bulunuyor. NATO’nun olmadığı, ilga edildiği bir Avrupa kaçınılmaz olarak çok daha istikrarsız bir Avrupa olur. Almanya nükleer silah edinir, yeni yeni ittifaklar kurulur.
Üyeleri NATO’yu ayakta ve hayatta tutmak istiyorsa hastalığına çare bulmak, teşhisleri doğru koymak zorunda. Sorumluluğu birbirlerine atarak çözüm üretemezler. Mesela anlamaları gerekir ki Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesi, müdahalesine Amerika’dan onay alması, Rusya’dan silah sistemleri edinmesi hastalığın sebebi değil sonucu. Siz 1952’den bu yana müttefikiniz olan bir ülke yerine onun hasmı olan bir terör örgütünü desteklerseniz, Türkiye’yi üyesi olduğunuz bir başka örgütün, AB’nin dışında tutmak için yeni kriterler yaratırsanız bu sonucun ortaya çıkmasına neden olursunuz.
Teşhis için samimi olmak, nerede hata yaptık diye düşünmek şart. Bunu da üye devletler yapamayacağı için Londra Zirvesi sırasında alınacak kararla bir akil insanlar komitesinin oluşturulması bekleniyor. Umarız bu akil insanlar sorunları yüzeyde değil derinde görürler, müttefiklik için yani ittifaka üye 29 ülkenin tehdit karşısında ortak hareket etmesi, diğerlerinin de edeceğine güvenmesi için neler yapılması gerektiğini ortaya koyarlar. Daha önce de yazdığım gibi tarih boyunca bütün ittifakların en temel sorunu güven.
Akil insanlar belki yeni görevler, yeni sorumluluklar öngörürler ya da karar alma süreçlerinin değişmesini, NATO’nun da güvenlik konseyine benzer bir yapıya kavuşmasını veya kararların mutlak uzlaşma yerine nitelikli çoğunlukla alınmasını önerirler. Belki de diyebilirler ki, İttifakın özünü oluşturan Washington Antlaşması’nın 5’inci maddesini değiştirelim, muğlaklığı ortadan kaldıralım, örgüt üyelerine gelebilecek tüm saldırılar yerine sadece bir ülkeden, mesela Rusya’dan gelecek saldırılar için ortak hareket etsin, birbirine dayanışma sözü versin.
Hepsi mümkün. Daha önce de benzeri öneriler gündeme getirilmiş, NATO’nun ömrünü uzatmak için mahiyetinin değişmesi gerektiği söylenmişti. Bu konuda çok çalışma var ama ilgi duyanlara Patrick Warren’in Brookings için 2010 yılında yazdığı raporu önerebilirim. Orada Warren üç çeşit ittifaktan söz edip, BM ve AB’yi de ittifak kategorisine sokup NATO’nun ömrünü uzatmak için BM’leştirmekten, AB’leştirmekten bahsediyordu. Çünkü onun bulgularına göre hasmını kaybeden ittifaklar çok yaşamıyordu.
NATO da tabii ki değişebilir, büyük ve görece güçlü üyeler ittifakı kendi çıkar ve beklentilerine daha da fazla hizmet eder bir örgüt haline getirebilir. Fakat değişirse NATO eski NATO olmaz, ölmezse de komada yaşayan, farklı işlevler üstlenen bir örgüt haline dönüşür. Bugünkü sorunlarına çare üretilemediği, müttefikliğin anlamının anlaşılmadığı bir yapı olarak varlığını sürdürür. Kimse “ittifaktan” ayrılmazsa da herkes güvenliğini pekiştirecek yeni arayışlar içine girer…