Netanyahu’ya destek olmamak için…
Benjamin Netanyahu 2009’dan günümüze İsrail’de başbakanlık görevini aralıksız sürdüren siyaset cambazı bir politikacı. 1988’de başlayan kariyerinde bakanlık, muhalefet liderliği ve 1996-1999 yılları arasında da başbakanlık tecrübesi var. Ayrıca büyükelçi olarak atandığı, uzun ve ülkesine göre başarılı sayılabilecek bir askeri sicilinin olduğu biliniyor.
Ancak barış karşıtı ve iki devletli çözümü öldürmek, Filistinlilerin BM müktesebatı çerçevesinde kendi kaderini belirleme hakkını engellemek için elinden geleni yapıyor. Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin‘nin görevi devrettiği Yair Lapid (Yesh Atid Partisi) Naftali Bennett ile (Yamina Partisi) birlikte hükümeti kurabilirse, Netanyahu, hakkında açılan davada yargılanacak ve sanırım siyasi kariyerini de noktalamak zorunda kalacak.
Fakat iki partinin 120 üyeli Knesset’teki toplam sandalye sayısı hükümet kurmaya yetmiyor. Gideon Sa’ar’ın (Yeni Umut Partisi Lideri) 6 oyuyla birlikte 58’de kalıyor. İçeriden ya da dışarıdan desteğe ihtiyaçları var. O da Arap Birleşik Listesi’nden yani İsrail Parlamentosu’nun Filistinli milletvekillerinden gelebilir. Tabii ki bir kaç gündür tırmanan ve en az 25 kişinin ölümüne, 300’den fazlasının yaralanmasına yol açan kriz yatıştırılabilirse.
***
Makul analiz yapan, doğru haber veren İsrail kaynakları krizi Netanyahu çıkartmadı diyor. Ben onun uyguladığı politikalar sonucunda çıktığını düşünüyorum. Zaten dünden bugüne çıkan değil kronik bir krizden söz ediyoruz. Ama ne benim düşündüklerim, ne de Netanyahu’nun krizi çıkartıp çıkartmamış olması sonucu değiştirmiyor, tırmanma her şart altında ona yarıyor.
Lapid hükümeti kuramazsa İsrail büyük bir olasılıkla bir seçime daha gidecek, krizin dinamiği Netanyahu’nun partisi Likud’un yeni seçimden daha fazla destek ve sandalyeyle çıkmasına yol açacak. Netanyahu’nun dokunulmazlık zırhı kalkmayacak, siyasi hayatı sürecek, Filistin devletleşmesini eritme planı kuracağı yeni koalisyonla bir kez daha ivme kazanacak.
Krizden farklı nedenlerle Hamas, hatta Mahmud Abbas bile karlı çıkabilir. İran’ın etkisinin artacağını söyleyenler de var. Fakat en karlı çıkanın Netanyahu, en zararlı çıkacakların da Filistinliler olacağına şüphe yok. Gerçi Lapid-Bennett koalisyonundan da iki devletli çözüm zor. Bennett kurucu ortak olduğu sürece de imkansıza yakın.
Ancak değişim, siyasi statükonun sarsılması, ABD’deki değişimle birlikte yeni bir sinerji doğurabilir. Belki de ortaya üstünde konuşulabilecek bir konfederasyon fikri atılabilir. İsrail-Türkiye ilişkileri de daha kolay normalleşebilir. Bu yüzden Türkiye ve Türkiye gibi ülkeler ciddi bir ikilemle karşı karşıya.
Bir yanda İslam’ın kutsal saydığı yerlere Ramazan’ın son günlerinde, tam da Bayram’a girerken saldırılar söz konusu, diğer yanda Filistin sorununun geleceği var. Bir tarafta ölen insanlar, 2009’daki kadar çok olmasa da çocuklar var, diğer tarafta bu krizin daha da fazla tırmanmasından yararlanacak bir siyaset cambazı.
Tepkisiz kalmak mümkün değil. Ama galiba en iyisi kalibre edilmiş tepki vermek, uluslararası toplumun dikkatini bir kez daha sorunun hassasiyetine, kırılganlığına çekmek, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın zor toplanan Kudüs Komitesi’nin toplayıp karar almasının sağlanmak ve dünyaya BM kararlarını hatırlatılmak.
BM bünyesindeki Filistin Özel Komitesi de harekete geçirilebilecek bir başka mecra olarak karşımızda duruyor. Ortadoğu Dörtlüsü de çağrıda bulunmakta yarar olan yerlerden. Kudüs konusunda Cenevre Sözleşmelerinden (Sivillerin Korunmasına İlişkin, mesela Madde 47) Güvenlik Konseyi kararlarına (mesela 446 ve 478) kadar külliyetli bir müktesebat da mevcut. Bunların ve diğer hukuki yükümlülüklerin dünyaya sürekli hatırlatılması gerekiyor.
***
Her anlam ve zeminde var olan güç asimetrisi düşünüldüğündeyse sorunun askerileşmesi, Gazze’den daha çok roketin İsrail’e atılması ya da yangın balonlarının gönderilmesi ne çözüme yardımcı olacağa, ne de yıllardır yaşanan acıların dinmesine yol açacağa benzer. Bu şekilde devam edilirse Filistin sorunu muhtemelen bir kez daha şiddet içinde boğulur. Filistin devletinin kurulabileceği toprak miktarı olasıdır ki daha azalır.
Bana Türkiye’nin yapması gereken hem krizin yatışması için etkisi olan tarafa telkinde bulunmak, hem de sorunun çözümsüz kalmasının risklerini dünyaya anlatmakmış gibi geliyor. Yanılıyor olabilirim fakat Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun yaptığı görüşmeleri, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın temaslarını ve iktidar kanadından gelen görece ılımlı açıklamaları bu yönde atılmış adımlar olarak görüyorum.
Umarım başarılı olurlar ve bu vesileyle Filistin dramını dünya siyasetinin gündemine bir kez daha sokarlar. Sorunun Arap-İsrail yakınlaşmasıyla bitmediğini, Amerika büyükelçiliğini Kudüs’e taşıyınca çözülmediğini anlatabilme imkanına kavuşurlar. Büyük devletleri, özellikle de ABD’yi harekete geçirirler. En azından Arap dünyasıyla Türkiye arasındaki güven açığının kapanmasını sağlarlar. Biz de hep birlikte amaca hizmet eden sağduyulu analizler yapar ve çözüme katkıda bulunmaya çalışırız. Her şeye rağmen iyi ve huzurlu bir Bayram dileğiyle…