Kıbrıs’ta pozisyon farkları derinleşirken
KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar beraberindeki heyetle New York’a gitti. Binası yenilen Türk Evi’nin açılışına ve diğer etkinliklere katıldı. Yakında BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ve GKRY Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis ile görüşecek. Yaptığı açıklamada belirttiği gibi hem bu görüşmede, hem de yapacağı diğer görüşmelerde KKTC’nin yeni pozisyonunu aktaracak, iki devletli çözümün neden gerekli olduğunu açıklayacak.
Muhatabı Anastasiadis de Tatar gibi bulduğu her fırsatta nasıl bir çözüm istediğini, Türk tarafının istekli olması halinde bölgeye barışın ve huzurun ne şekilde geleceğini anlatacak. Ama belli ki artık iki kesimli, iki toplumlu federasyondan çok 1960 ortaklık cumhuriyetine dönüşü vurgulayacak. Zaten yaptığı açıklamalar şimdiden buna işaret ediyor, bir takım muğlak kavramlar çerçevesinde Türklerin haklarının korunacağını söylüyor.
***
Anastasiadis’in pozisyonu taktik olabilir. Çünkü referans noktasında hala 1977-1979 Doruk Anlaşmaları var. Üstelik de 1960’a geri dönüşü Türk tarafının yeni tutumuna bağlıyor. Muhtemelen kendisi bile önerdiğinin gerçekleşmeyeceğini biliyor ama Türklerin maksimalist taleplerine karşılık veriyoruz demeye getiriyor. Aynı zamanda da federal çözümün mümkün olmadığını, yakın zamana kadar buluşulabilen ortak noktadan kendi kesiminin de uzaklaştığını ima ediyor.
Herhalde BM Genel Sekreteri de tarafların birbirinden iyice koptuğunu, uzlaşmadan uzaklaştığını görecektir. Fakat Guterres bulunduğu konum, BM’nin kriz yönetim mantığı ve müktesebatı gereği tarafları masaya çekmeye çalışacaktır. Taraflar da dünyaya uzlaşmaz görünmemek için belki bir tur daha görüşmeye razı olacaktır. Diğer yandan pozisyonlar bu kadar açılmışken, biri “taksim diğeri “tamamı benim” derken uzlaşmak her zamankinden zor olacaktır.
Tahminim 50 küsur yıldır aranan ve bulunamayan çözümün bu kez de bulunamayacağı yönünde. Türklerin ve Rumların bir birlerinden bu denli kopmuş, uzaklaşmış pozisyonlarını birleştirmek artık iyice imkansız. Bu yüzden bana ideali ayrılığın koşullarını konuşmak, iki toplumun aynı ada üstünde barış ve huzur içinde yaşayacağı, bölgenin büyük bir istikrarsızlık unsurundan kurtulacağı düzeni kurgulamak için çalışmak gibi geliyor.
Ancak ideal bir dünyada yaşamıyoruz. İki devletli çözümün önünde başta BM Güvenlik Konseyi kararları olmak üzere bir sürü engel var. Rum kesiminin AB üyeliği var. ABD Başkanı Biden’ın Rum kesimine karşı duyduğu sempati var. Tarih var, kimlik var, aidiyet var. Bir de Türkiye’nin güce başvurmadan kullanabileceği ikna kabiliyetinin çok da fazla olmadığı, aynı anda birden çok sorunla baş etmek zorunda olduğu gerçeği var.
Neyse ki benzeri önerilen 1960 çözümü için de geçerli. İşlememiş bir sistemden, Türklerden çok Rumların mutlu olmadığı bir anayasal düzenlemeden söz ediyoruz. Kaldı ki ne mülkiyet sorununun, ne de 1977’den bu yana konuşulan diğer sorunların nasıl çözüleceği belli. İki ayrı bölgede bir federasyon yapısı içinde yaşayamayan iki halk nasıl olacak da üniter bir yapı içinde yaşayacak, daha doğrusu yaşamaya rıza gösterecek? Türkler 1974 sonrasında elde ettikleri mülklerinden neden ve ne için vazgeçecek? Vazgeçmeyecekse malını kaybedenlerin parasını kim ödeyecek?
Diyelim ki Türkler her şeyi kabul etti ve 1960’a geri döndü, Meclis’te 15 milletvekili ile temsili, cumhurbaşkanı yardımcılığını ve tüm diğer etnik kotaları kabul etti, Rumlar Garanti ve İttifak Antlaşmalarını kabul edecek mi? Anayasal düzenin ihlali halinde Türkiye’nin müdahale hakkı yine eskisi gibi korunacak mı? Uçaklarımızdan, dronlarımızdan, gemi ve seyir füzelerimizden bu anlaşmaya onay verecek Rum tarafı korkmayacak mı?
Diyelim ki korkmadılar, o zaman yetkiyi nasıl paylaşacaklar? 1960 düzenine dönülse ve bugün seçim olsa Cumhurbaşkanı Anastasiadis, Cumhurbaşkanı yardımcısı Tatar olacak. Tatar zamanında Dr. Küçük’ün yaptığı gibi alınan kararları veto edince çıkacak anayasal krizi yine yabancı hakimler mi çözmeye çalışacak? 1960’karda bloke olan Meclis aradan bunca yıl geçtikten ve taraflar birebirinin dili konuşmayı unuttuktan sonra mı çalışacak?
***
Tabii ki sistem çalışmayacak, tabii ki işlevsel olmayacak. İki toplum tek bir devlet çatısı altında ancak gevşek bir federasyonla yaşayabilirdi, yetkilerin çoğu federe devletlere devrilecek, azı merkezde kalacaktı. O da binlerce kez müzakere edildi, taraflar, özellikle de Rum tarafı çözüme razı olmadı. Bana öyle geliyor ki yeni bir görüşme turunun başlamasında kriz yönetimi ya da müzakere ediyor görüntüsü vermek dışında çözüme yararı yok.
Ara çok açıldı, federasyon iki taraf için de çözümün yöntemi olmaktan çıktı. Yeni tekliflerin anlaşılması, içinin doldurulması, hepsinden önemlisi de siyasi olarak hazmedilmesi gerekiyor. Bunda da sivil topluma, akademik cemaate ve sağduyulu kanaat önderlerine iş düşüyor. İki devletli çözüm senaryosunun Rum tarafına, 1960’a dönmenin Türk tarafına sağlayacağı yararların resmiyet ve siyaset dışında masaya yatırması şart. İki devletli ya da başka yöntemlerle çözüm uzak ama imkansız değil…