Hak, hukuk ve sağduyuyla
Son birkaç hafta içinde Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ı iki kez dinleme imkanım oldu. İlki Bath’da düzenlenen Tatlı Dil Forumu’ndaydı. İkincisiyse dün başlayan bugün de sürecek olan Al Sharq Formu’nun İstanbul toplantısında. Her ikisinde de Kalın IŞİD’e karşı mücadele üstüne konuştu. Her ikisinde de sağlam referanslar vardı.
İlki daha çok pratiğe yönelik önlemler içerirken, dünkü konuşması çok daha kavramsal, çok daha kapsamlıydı. Konferansın temasına uygun şekilde şiddet olgusundan hareketle IŞİD’i ele alıyordu. Konuşmasının tamamını yakında Al Sharq Formu’nun web sayfasında bulabileceğimizi, oradaki tartışmaların özünü de Form’un araştırma yöneticisi Galip Dalay’ın Karar’daki köşesine taşıyacağını ümit ediyorum.
***
Ana hatlarıyla özetleyecek olursam Kalın, bir insanın Allah’ın adını anmasının onu Müslüman yapmayacağını, IŞİD’in yanlış yöntemler ve çarpıtılmış referanslar kullandığını, bu örgüte karşı verilecek mücadelenin sadece askeri araçlarla olamayacağını, Esad rejiminin yaptığı katliamları görmezden gelinmemesi gerektiğini, bir terör örgütüne karşı diğer terör örgütüyle mücadele edilemeyeceğini vurguladı. Çökmüş devletlerin şiddeti beslediğini anlattı.
İbrahim Kalın Batı’daki İslam korkusuna ve onun doğurduğu ırkçılığa, bu ırkçılığın yol açtığı –tam olarak bu kavramı kullanmasa da- “yabancı savaşçılar” sorununa, filmlerden bilgisayar oyunlarına kadar neredeyse her yerde kutsanan vahşete, ama hepsinden önemlisi Müslüman ülkelerin kendi sorunlarını çözmek konusundaki yetersizliğine değindi. Batı’yı ve uluslararası sistemi suçlamanın çare olmadığını belitti.
İslam dünyası oturup düşündüğü zaman kendi geleneklerine ihanet ettiğini, ihtilaflarını ahlaki olarak sağduyulu ve rasyonel olarak etkin yöntemlerle çözmek yerine şiddete başvurduklarını, eşitsizlik ve adaletsizliğin toplumlarında kök salmasına yol açtıklarını, dışarıda olan bitenin aslında içlerinde hissettiklerinden farklı olmadığını göreceklerini söyledi. Müslüman ülkeler yoksulluğu azaltmak, eğitimi arttırmak, kadınları güçlendirmek için çok şey yapmaları gerekir dedi.
Kısacası dün Conrad Otel’inde kameraların ve dünyanın farklı köşelerinden gelmiş katılımcıların önünde Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Türkiye’nin ihtiyacını epeydir hissettiği sağduyulu ve her açıdan tutarlı bir konuşma yaptı. Umarız bu konuşması herkes tarafından dikkate alınır, Türkiye’nin kendine ve dünyaya bakışının değişmesine vesile olur.
***
Çünkü bizim değişime çok ihtiyacımız var. Her ne kadar anayasa ve başkanlık tartışmaları arasında görmekte zorlansak, sadece batı kentlerine sıçradığında hatırlasak da büyük bir terör sorunumuz bulunmakta. Ülkenin güneydoğusunda her gün insanlar ölüyor. Terör yüzünden Amerika’da, Avrupa’da Türkiye’ye gitmeyin uyarıları yayınlanıyor.
Terörün tek kaynağı PKK da değil. IŞİD de nokta operasyonlarıyla bize varlığını ziyadesiyle hissettiriyor. Her ikisine karşı yaratıcı çözümler üretmek, çözemiyorsak bile sorunu yönetilebilir boyutlara indirmek zorundayız. Türkiye bu kadar çok şiddeti, bu kadar fazla kırılganlığın olduğu bir ortamda daha fazla kaldıramaz.
Evet, teröre karşı mücadelede dayanışmanın sağlanması, direncin kırılmaması için hamaset önemlidir. Ancak fazla hamaset tam tersi etki yapıp mücadelenin direncinin kırılmasına yol açabilir. Mücadele edenlerin, bu uğurda hayatını tehlikeye atanların tünelin ucunda ışık görmesi gereklidir. Bütün dünyanın Türkiye düşmanı olarak çizildiği bir tablo içinde umuda yer kalmaz.
***
Ayrıca Başbakan Davutoğlu’nun şartlı çözüm önerisi, yani silahlı unsurların Türkiye’den çıkması karşılığında barış sürecinin canlanabileceğini hatırlatması teröre karşı fiilen savaşanlar için de, bu ülkenin Kürt vatandaşları için de, diğer vatandaşları için de önemlidir. Unutmayalım ki savaş siyasetin, doğru ve akılcı bir siyasetin aracı olduğu sürece anlamlıdır.
Bizim toplum, ama en çok da siyaset olarak Kalın’ın farklı bir amaç için de olsa önerdiği gibi durup düşünmemiz, tefekkür etmemiz, başkalarını suçlamak yerine nerede hata yaptığımızı ve bundan sonra ne yaparsak bu sarmaldan kendimizi kurtaracağımızı bulmamız gerekiyor. Sağduyuyla, gerilimsiz ve sakin bir şekilde. Hakkı ve hukuku ön plana çıkartarak…